‘80 sonrası göçen bir ülkenin serencâmı!

‘80 sonrası göçen bir ülkenin serencâmı!

Fadime Özkan, 2000 sonrasında yazdığı değinileri ‘Deneme Bir İki’ kitabında bir araya topladı.

26 Eylül 2012 Çarşamba

M. Fatih Kutan

 

Yemenimde Hâre Var (Elest Y., 384 s., 2005), bir konunun büyük çerçevede hangi minval üzre konumlanacağını netleştiren bir kitaptı. Bu ilk kitabından yıllar sonra yayımladığı iki söyleşi kitabını da okuyunca, Fadime Özkan’ın derleyip toparlayıcı bir gazeteci olduğunu Yemenimde Hâre Varile ispatlamış olduğunu anladım. İlk kitabında başörtüsü yasağı ve çevresindeki meseleleri, ikincisinde (Kral Şeffaf, Okur K., 332 s., 2011) Türkiye’nin ahvalini, üçüncü derleme kitabındaysa (Dil Yarası, Okur K., 592 s., 2011) Kürt sorununu, olabildiğince geniş bir çeşitlilikteki bakış açısını masamızın üzerine yaymıştı.

 

Özkan bu defa 2000 sonrası yayımladığı değini yazılarını bir araya topladı: Deneme Bir İki (Okur K., 207 s., 2012). Yeni Şafak’tan Star’a geçtikten sonra, bir süredir de köşe yazarlığına devam ediyor, bugün yazdığı köşe yazılarının kalibresinin ipuçları bu kitaptaki yazılardan belli oluyor.

Deneme Bir İki, on yıllık geçmişimize dair bir tarih muhasebesi oldu benim için. Türkiye nerelerden geçmiş, dünya ne hızda dönmüş, toplum hangi konularda yalpalamış; Deneme Bir İki, iyi bir çetele.

İzlediğimiz önümüzde, izlemediğimiz arkamızda bir dünya

Kitabı okurken nedense aklıma hep Nurdan Gürbilek’inVitrinde Yaşamak’ından (Metis K., 120 s., 1992) satırlar geldi, bir nevi onun arka planında okudum Deneme Bir İki’yi. 1980 askerî darbesinden sonra toplum belleğinin, yaşam tarzının, ahlakının, oturup kalkmasının dahi darmadağın olduğu; yeni bir hâlin, ahlakın, popun, cılk, yavan ve özgür olanın toplumu sarıp sarmaladığı yılların çocuk belleğinde kalmış anıları Fadime Özkan’ın bugününe bir ışık tutuyor yazılar boyunca.

Türkiye’de özellikle ‘90 sonrası gelişip serpilen video/televizyon kültürünün her şeyi bir gösteriye dönüştürmesindeki acıklı hikâyeyi anlatıyor usul usul. 80 sonrası tohumları atılan bu yavanlaşmanın bugün geldiği yer; sabah programlarında mahremin saçılışı, herkesin derdinin parçalara bölünerek pazarlanması, ağlamak, aşk, karı koca ilişkileri gibi en mahrem şeylerin dahi bir gösteriye dönüştürülmesi. Halkın fikrine başvuracağız bahanesiyle insanların bilmedikleri üzerinden “rezil edilmesi”nden tutun da, yarışma programlarının bir çıplaklık vitrinine dönüştürülmesine değin ortamda geniş bir rezalet hüküm sürüyor. Özkan’ın deyişiyle “işte, izlediğimiz önümüzde, izlemediğimiz arkamızda bir dünya. Yaşayarak değil, izleyerek var olduğumuz bir hayat. Daha ne ister ki gösteri çağında insan?”

 

ABD Irak’ı işgal ettiğinde

2003’te ABD’nin Irak’ı işgali sürecinde Türkiye’nin takındığı tavra, Irak’ta yaşananların başlangıcına değinen yazılar kitabın “Yaşamak Beni Öldürüyor” kısmını oluşturuyor. Her katliamda yüzlerce insanın öldüğü katliamlardan geçti Irak. Gün gün takip etmiştim işgalin seyrini, utanarak; okul dönüşü eve girdiğimde açık olan televizyondan Saddam’ın Bağdat merkezindeki heykelinin yıkılışını izlemeye denk gelişim hiç gözümün önünden gitmeyen sahnelerdendir. Daha nice sahne: Ebu Gureyb Cezaevi’nden sızan ahlaksız ve iz’ansız fotoğraflar, camide infaz görüntüleri, ölü bebek yığınları…

Bosna 90’ların mezarı olduysa 2000’lerin girizgahının mezarı da Irak oldu. Özkan, camide sağ olduğu sanılan bir adamın başında duran iki ABD’li askerin diyalogunu aktarıyor; öldüğünden emin olmak için diğeri yerde yatan adamın kafasına yakın mesafeden ateş ediyor: Bu görüntüleri saniye saniye izlemiştik, öylesine net ki görüntüler, okurken mevzu bahis caminin içinde görüntülerde görünen kolonların nerelerde durduğunu gözümün önüne getirebiliyorum, ABD askerlerinin ayakta duruşunu, yerde yatan adamın vücudunun kıvrılış şeklini… Bu kadar açık bir şiddetin, haksızlığın, katliamın bu kadar “net” yaşanması ve bir şeyler yapamamak; ancak yazmak, ve saire.

Bu bizi azaltıyor, bizi kavileştiriyor. “Unutmayacağız” diyor Özkan, herkesin iyiliği için, adalet, demokrasi, insan hakları için üst üste yığılan cesetleri, Srebrenitsa’nın muadili Felluce’yi, Irak’ın adım adım yok edilişini, yanan kütüphaneleri, tecavüze uğrayan kadınları, yetim doğan çocukları, öksüzleri unutmayacağız.

 

http://www.dunyabizim.com/Manset/11039/80-sonrasi-gocen-bir-ulkenin-serencmi.html