Akleden Şair: Metin Önal Mengüşoğlu
04 Temmuz 2011
Suavi Kemal Yazgıç
Metin Önal Mengüşoğlu, “Benim önderim Mehmet Akif’tir” der ve Akif’in o meşhur mısralarını tekrarlar: “Hayır, hayal ile yoktur benim alışverişim/İnan ki, her ne demişsem görüp de söylemişim/Şudur cihanda benim en beğendiğim meslek/Sözün odun gibi olsun, hakikat olsun tek!” Şuara Suresi’nde “müstesna” olarak tanımlanan ve övülen şairler zümresine dâhil olmasının en çok yakışacağı kişilerden biridir Metin Önal Mengüşoğlu. Her vadide şaşkın dolaşıp, yapmadıklarını söyleyen şairlerden olmamak için özel bir gayret/cehd sarfetmiş bir şair o.
1947 yılında Elazığ’da daha doğrusu Harput’ta doğdu Metin Önal. Harput vurgusu Mengüşoğlu’na ait. Kendini böyle bir vurguda bulunmak zorunda hissediyor ve diyor ki: “El-Aziz uydurma bir şehir; sonradan kurulmuştur. Bölgenin merkezi esasen Harput’tur. Harput son derece geniş bir kültürel havzanın adıdır. O bakımdan ben Elaziz olarak zikretmiyorum Harput olarak hatırlamak ve hatırlatmak istiyorum. Harput toprağında doğmuşum.”
AİLESİ
Mengüşoğlu’nun dedesi, Mengücekoğulları’nın son oğlu. 35 yaşlarında Dersim isyanının ilk kurşunuyla arkadan vurularak öldürülen Halil Bey aynı zamanda da Dersim’in son beyi. 48 köyün şer’iyye senediyle sahibi olan dedenin ölümüyle başlayan isyan, ailenin Tunceli’nin Mazgirt’inden çıkıp, Harput’a yerleşmelerine sebep oluyor. Böylece Metin Önal da Harputlu oluyor. Dedesinin 48 parça köyünden bir tek arpa, bir tek buğday tanesi dahi Şair Mengüşoğlu’na kalmaz. Babasını ise şöyle tarif eder: “Devlet Demiryollarında apoletli memurlardan birisiydi babam, namazlı niyazlı bir insandı. Siirt’te bir şeyhe bağlıydı; Şeyh Alaaddin diye bir zat.”
Doğumunda -muhtemelen merhum Ahmet Kabaklı’nın da doğumuna şahit olan- Elâzığ’ın meşhur ebesi, Ebe Seher hazır bulunmuş. İlk, orta ve lise öğrenimini, babasının memuriyeti nedeniyle Diyarbakır ve Malatya’da tamamlayan Mengüşoğlu, ortaokul sıralarında kaleme aldığı yazı, şiir, hikâye ve denemeler dergilerde yer almaya baladı. Ortaokulda ilk Türkçe dersinde Namık Kemal’in bir beyiti olan “Bais-i şekva bize hüzn-i umumidir Kemal/ Kendi derdi gönlümün billâh gelmez yâdıma” yı düzgün okuyarak aldığı takdir, eğitim hayatı boyunca devam etmiş. Malatya’da okuyan yazan bir insandır Sürekli kitapçı vitrinlerini dolaşır, harçlıklarını dergilere harcar. “Yeni İstiklal dergisi çıkıyordu o tarihlerde, Necip Fazıl başyazarıydı. Yeni İstiklal’de Mehmet Said Çekmegil’in şiirlerini okuyordum ama Said Çekmegil’in Malatya’da olduğunu bilmiyordum...”
BABA ZORUYLA EĞİTİM
Ortaokulu ve liseyi yaşıtlarından daha uzun sürede okur Metin Önal Mengüşoğlu. Zira mektebe kerhen gidiyordur. “Bu yüzden üzerimde mektebin az biraz tahribatı vardır.” der o yıllarlı için. “ama gene hâlâ vardır o tahribatın izleri.” der ve açıklar o tahribatı: “Ben alaylı olmayı tercih etmiş bir insanım. Özellikle bu günkü materyalist eğitim sisteminin tahribatından ürperiyorum.”
Nitekim İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinden mezun olan Metin Önal Mengüşoğlu’nun ilk işi diplomasını yırtıp, atmak oldu. Bursa’ya yerleşti. Orada ipek ipliği ile alakalı küçük işinde maişetini temin etti.
ÇEKMEGİL MEKTEBİ
Ancak bu noktada yine Malatya’ya dönmemiz gerekiyor. Mengüşoğlu’nun hayatını tıpkı Mehmet Akif gibi etkileyen Said Çekmegil ile tanışmasına… Babasının intisap ettiği medresenin hocalarına bağlanamamıştır Metin Önal. Tam da o günlerde Said Çekmegil’in adını duyunca yanına gitmesine muhalefet edilir. Niye mi? gelin devamını Mengüşoğlu’ndan dinleyelim: “O, nurcu dediler. “Nurcu”yu da ilk defa o zaman duydum. Allah Allah, “Nurcu” ne? Arkadaşlar beni engelleyeceklerini zannettiler. Oysa ben daha şiddetli tahrik oldum. İyi ya, dedim, kendi kendime, gider öğrenirim ne olduğunu! Müthiş meraklanmıştım. Erkenden gittim dükkânın önüne, daha açılmamıştı. Bekledim, kış günüydü, dondum Malatya’nın soğuğunda. Ama yılmadım bekledim. Nihayet Alaaddin Gürün göründü ve bana ‘geldin mi’ dedi; ‘geldim’ dedim. Sohbetler Çarşamba ve Cumartesi akşamları yapılıyordu. Malatya Fikir Kulübünün kendine mahsus bir sohbet usulü vardı. Her gece sürpriz olarak bir konu ortaya atılıyor, ardından bir reis seçiliyordu. O reisin başkanlığında sürpriz olarak seçilen konu orda, sağdan başlayarak konuşuluyordu. Herkesin konuşma mecburiyeti vardı. Konu hakkında bir şey söylemek istemeyen de gerekçesini açıklamalıydı. Bu hususta bir şey bilmediğini yahut başka bir sebebi açıklamalıydı. Birinci turdan sonra ikinci tur yapılıyordu. Bu tenkit turuydu. Hülasa son derece medeni ve çok entelektüel bir oturumdu bu.” Tam Mengüşoğlu’nun aradığı ortamdır bu. Elbette müdavimi olur Çekmegil Mektebi’nin… Öyle ki babası ona “Çekmegil’in oğlu oldun.” der sitemle karışık.
BURSU NİÇİN KESİLDİ?
Doğru bildiğinden vazgeçemeyen biri olan Mengüşoğlu, Hukuk Fakültesi yıllarında da bedel ödemekten geri kalmaz: “Ben bazı şeyleri biraz erkenden öğrenmiş olarak, hazırlanmış bir kisveyle gelmiştim İstanbul’a. İstanbul bana, benim gibi düşünenlere hazır değildi doğrusu. Buna benzer birçok yaşama örneği var; tabi bunlar acı veriyor insana. Mesela, ismi lazım olmayan bir cemiyet bana burs verdi; üç ay aldım, sonra “senin bursun kesildi” dediler. Niye? Sınıfta kalmadım, okul daha bitmemiş... Sonradan öğrendim ki, ben Vehhabi imişim. O dönem böyle idi...”
KELİME DERGİSİ VE YAYINLARI
Metin Önal Mengüşoğlu, 1973’te Kelime Dergisi Yayınlarını kurdu ve yönetti. Romanı Gavur Kayırıcıları’nı yayınlar. Kelime dergisinin ilk sayısı ise Haziran 1986’da çıkar. Dergi, Bursa’da hazırlanıp Konya ve İstanbul’da basılan bir dergi oldu. Derginin çıkış macerası ile ilgili olarak ilk sayısındaki yazısında Metin Önal Mengüşoğlu, derginin çıkış günlerini şu sözlerle anlatır: “Farketmemiş olacağız ki bir avuç genç adam, o bomboş avuçlarımızla karar verdik: Bir dergi çıkaracağız. Daha dergi tasarı halinde iken büromuzu kiralamıştık bile…” Mengüşoğlu; “Üzerinde yeterince düşünülmüş bir sanat, bilinç ürünü bir sanat bizim asıl tercihimizdir.” diyerek derginin sanat anlayışını özetler. Bu aynı zamanda onun poetikasının da bir özeti gibidir.
Adem Turan’ın www.dünyabizim.com sitesinde yaptığı 5 Vakit soruşturmasına katılan Metin Önal Mengüşoğlu’nun “Metin Önal Mengüşoğlu, geceyi/geceleri nasıl yaşıyor?” sorusuna verdiği cevap, hayatı nasıl yaşadığına ilişkin de hepimize ibret verecek netlikte ip uçları sunuyor: “Ağzına kadar doldurarak yaşıyor. Gündüz okumalarının notları, anekdotları bir kenara biriktirilir. Ardından çok kısa gelen iletiler, sorular cevaplanır. Acil işler görülür. Yatsı ezanı gecenin başlangıcı demektir. Salat ve vitir’in edası adeta uzun bir maratonun başlangıç fişeği gibidir. Okumaların en zengini, düşünmelerin en derini, yazmaların en iştahlısı için önünde çok da uzun olmayan ama son derece müsait bir zaman dilimi vardır. Düşünmeler, okumalar, yazmalardan daha lezzetli hayatta ne var ki? Bazen fecri kâziplere kadar artık bu şölen sürer. En fazla uykuya harcanan zamanı kıskanır. Uykuya mümkün olduğunca direnir. Asla gözlerinden uyku akmaya başlamadan, kirpikleri uykuya resmen mağlup olmadan sırtı yatak yüzü görmeyecektir. Uykuya az zaman ayırmakla daha uzun yaşadığını değil daha çok okuduğunu düşünerek sinsice sevinçler yaşar.”
Eserleri:
Şiir: Ben Asyalı Bir Ozan, Çamurlu Bir Irmak, Hayatımın Bahanesi, Sevda Söze Dönüşmez, Bıçağa Basar Gibi.
Hikaye ve roman: Gâvur Kayırıcılar, Dr. S, Yerler Mühürlendi, İstanbul Hikâyeleri.
Deneme: Kimliğin Fotoğrafsız Yaprağı, Havada Bulut Var, Düşünmek Farzdır, Ağabeyime Mektuplar, Öptüm Kara Gözlerinden, Zihni Karışıklar İçin Alışkanlık Reçetesi.
Hatıra: Harput Şehrengizi.
İnceleme: Vahiy ve Sanat, Müstesna Şair Mehmed Akif, Bilge Terzi M. Said Çekmegil.
Gerçek Hayat Dergisi 04 Temmuz 2011 Sayı: 2011-27 (558)