AYKUT O TİPİ NE YAPTIN?
22 KASIM 2012
Cevat Akkanat
Cemal Şakar'ın kitaplarını okuyorum bu günlerde. Bir yandan Yazı Bilinci, Yazının Gizledikleri, İmge, Gerçeklik ve Kültür gibi teorik eserlerini sıraya koymuş bitirmeye çalışırken, öte yandan Sel ve Kum'daki öyküler üzerinden bir yolculuğu sürdürüyorum.
Bu toplu okuma sürecinin ilk etabında Edebiyatın Sırça Kulesi'yle Mürekkep'i bitirdim. Her ikisiyle ilgili yaptığım tahlili okumalar, bu kitaplar üzerine söyleyebilecek bir hayli sözün birikmesini sağladı bende. Söyleyebilir miyim, fırsatım olur mu bilmem.
Cemal Şakar'ın eserleri üzerine bunca eğilmemin birkaç sebebi var. Sadece birisini söyleyeceğim: Yazarımız 28 Kasım Çarşamba akşamı Bursa'nın misafiri olacak. Edebiyat Akşamları etkinliğinde soru yağmuruna tutacağım kendisini. Yüksek kalitede bir performans için, yazarımızın 1990'dan beri yayımlana gelen kitaplarını okumalıydım en önce. Bunu yapıyorum. Bu arada, hakkında yazılanlar, kendisiyle yapılan mülakatlar... Bulabildiğim her şeyi en kötü ihtimalle gözden geçiriyorum. Onu tanıyanlar, onun yakınında bulunanlar da müşterisi olduklarım arasında. Bakalım ne oranda başarılı olacağız...
Ömer Lekesiz'in Sel ve Kum'un başına yazdığı takdim güzel bir metaforla sona eriyor. "Cemal Şakar öykülerinin kurgusu ve dili (biçimi ve içeriği) konusunda burada ayrıca bir bahis açmak, aslan'ın güçlü olduğunu söylemekle eş-değer olacaktır" diyor orada Ömer Lekesiz. Şimdi, sözü oradan alıp, Cemal Şakar'ın "aslan payı"nı nasıl hak ettiğini anlatmaya çalışacağım.
Fakat bu çalışmayı sadece bir öykü üzerinden gerçekleştireceğim. Yazarın Ekim 2012'de yayımlanan Mürekkep (Okur Kitaplığı, 99 s.) adlı son kitabında yer alan bir öykü ile yol alacağım.
Mürekkep'teki 17 öykünün sonuncusu olan "Bir Tip"in ilk olarak İtibar dergisinde (Ağustos 2012, 11. sayı) yayınlanmış olduğunu söyleyelim. Mürekkep'te kapladığı alan ise 92-99. sayfalar arasıdır...
"Bir Tip" öyküsünde yazara "aslan payı"nı kazandıran en önemli husus yaşanılan dönemin zihniyetini ('devrin ruhu'nu) çok iyi yansıtabilmesidir. Bunu farklı boyutlarda başarıyor Cemal Şakar. Öykü kişisi olarak seçtiği kahraman, bu kahramanın cinsiyeti, hayatını ikame ettiriş biçimi, ikame sürecinin yaşandığı ortamlar, kahramanımızın hayatî dayanakları, bu dayanakların niteliği/niteliksizliği vs...
Öykü, kahramanımızın iş hayatını (dolayısıyla ömrünü) sürdürmek zorunda olduğu yüksek katlı cam binalarla ilgili tespitlerle başlıyor.
"Cam kenarındaki çiçekler, çalışanların motivasyonu için düşünülmüş olsa da, ölü gibidirler. Sadece çiçeklere bakmakla görevli üç dört kişi durmaksızın onlara su, gübre ve ilaç taşısa da yaşamıyor gibi yaşıyorlardır."
Çürümüş havası ve plastik cerrahiye muhtaç ortamıyla anlatılan bu mekânların insanı da benzer nitelikleri taşımalıdır. Nihayet öykü kahramanımız "Bir Tip"in feminen ayrıksılıkları mekân ile kahraman arasındaki uyumu pekiştirir. Bu pekişme sürecinin yan ürünleri arasında makyaj malzemeleri, korse, babet, PTS sistemi kullanış biçimi, internetten öğrenilen diyet yapma usulleri, aynı 'hoca'dan edinilen makyaj esasları vb. yer alır...
"Makyaj çantasını topladı. Artık bir başkasıydı; başkalarına görünmek istediği gibiydi."
"Bir Tip"in anlatıcısı olabildiğine ayrıntılı sunuyor kahramanını. Ayakkabı kullanım biçimlerinden bedenine değdikçe ürpertiler oluşturan giysilere, alışveriş yaptığı internet sitelerinden bakıcısına olan borcuna, yaşlanmak endişesinden günlük su istihkakına, almak istediği kaloriden fazladan aldığı kalorilere, bedeninden taşan yağ kütlelerinden sırtından süzülen ter damlacıklarına; velhasıl olabildiğince ayrıntılı...
Bütün bunları anlatırken, anlatıcının tavrı nedir sizce? Taraf mı tutuyor? Kahramanını tahfif mi ediyor? Yargılıyor mu? 2010'ların vasatında yaşayan bir takım negatiflikleri üzerinde taşıyan bayanları "Bir Tip" üzerinden yansıtıyor olsa da, hiçbir zaman va'z etmiyor anlatıcımız. Materyalizmin dip koridorlarına mahkûm bir hayatı yaşatsa da kahramanına, onu ezmiyor...
Edebî normları ustaca kullanıyor Cemal Şakar. Zaman zaman ironinin i'sini hissettiriyor. İnce bir mizahın farkına varıyorsunuz bir ara; ama o kadar. Fakat bütün bunlar, yazarla anlatıcının ayrı olduğu, sözün anlatıcının elinde olduğu demler için geçerli. Bu ayrımın karıştığı, daha doğrusu yazarın bir gerçek kişi olarak (biz buna 'romantik müdahale' diyoruz.) öyküye dâhil olduğu son satırlarda, işler değişiyor.
O son satırları şöyle anlatalım:
Anlatıcı "Bir Tip"i anlatıp dururken, bir telefon marifetiyle "yazar"a dönüşüyor. Anlatıcının telefonu çalmıştır. Bu telefon bir gerçek kişiden, öykücü Aykut Ertuğrul'dandır. İki öykücünün muhabbeti, Cemal Şakar'ın "Bir Tip"i Aykut Ertuğrul'a "postalama"sı ile neticelenir. İşte bu postalamayı biz, anlatıcının kahramanına yaptığı sert bir müdahale olarak görüyoruz. Bu müdahale işbu öykü bağlamında Cemal Şakar'ın elini nispeten güçsüzleştirir gibiyse de, son aşamada bunun da bir kurgu olduğunu bilmemiz m-izah yolunu açar... Yani "aslan payı" gene Cemal Şakar'a...
Peki, Cemal Şakar'ın postaladığı "Bir Tip"i Aykut Ertuğrul ne yaptı? Sahi, o 'tip'i ne yaptın Aykut?
http://www.milligazete.com.tr/makale/aykut-o-tipi-ne-yaptin-256130.htm