Dördüncü tekil şahıs veya Kendini Red
Güray Süngü, anlatmak istediğini, yaptığı karmaşık kurgularla belirginleştiren bir yazar. Öyleki gerek 2010 yılında Oğuz Atay roman ödülünü alan Düş Sesiği, gerek 2011 TYB roman ödülüne değer görülen Kış Bahçesi gibi, incelikle kurulmuş yapılarıyla dikkat çekmişti.
SEZAİ AYDIN
15 Haziran 2012 Cuma
Dördüncü Tekil Şahıs Güray Süngü’nün ilk romanı. Bu yıl Okur Kitaplığı tarafından yeni baskısıyla okurlara sunulan roman bir giriş yazısıyla başlıyor. Bir nevi okura hitap denebilecek bu yazıda anlatıcının her şeyi bütün ayrıntılarına kadar hatırlayabilmesinin gerekçesi olarak ölü oluşu ifade edilerek okura soruluyor; “Ama bu durumda soracaksınız; ölüysen nasıl anlatıyorsun?” Cevap anlatıcı tarafından şöyle veriliyor; “Ben, bir sağ elin, kağıt üzerine kaplumbağa resmi yapan üç parmağıyım. Benim de tıpkı kağıda çizdiğim kaplumbağa gibi bir resim olduğumu kabul edecekseniz, size bu konuda açıklama yapmaya tenezzül etmeyeceğim. Ama benim canlı bir üç parmak olduğuma inanacaksanız, zaten bu soruyu sormayacaksınız.” Bu girişten de anlaşıldığı üzere farklı bir romanla karşı karşıyayız.
Güray Süngü, anlatmak istediğini, yaptığı karmaşık kurgularla belirginleştiren bir yazar. Öyle ki gerek 2010 yılında Oğuz Atay Roman ödülünü alan Düş Kesiği, gerek 2011 TYB Roman ödülüne değer görülen Kış Bahçesi, incelikle kurulmuş yapılarıyla dikkat çekmişti. Postmodern sanatın, hikayenin kendisi kadar hatta ondan daha çok, onun anlatımına (metne) önem vermesi, Süngü’nün romanlarında ifade etmek istediği bir hayat gerçeğine kurgunun da hizmet etmesi biçiminde zuhur ediyor. Düş Kesiği’nde sorgulanan “gerçek”, Kış Bahçesi’nin ana izleği olan “eser ile ölümsüzlük” temaları, romanların sahip olduğu biçim ve kurmaca yapısıyla destekleniyor. Dördüncü Tekil Şahıs yazarın yirmi iki yaşında yazdığı ilk roman olması nedeniyle önemli çünkü yazarın sonraki romanlarında talip olduğu tarzın ilk adımı bu romanda atılmış demek mümkün.
ANLATMAK İÇİN GİZLEMEK, GİZLEMEK İÇİN ANLATMAK
Dördüncü Tekil Şahıs, Mustafa isimli baş karakterin onar yıl arayla üç bölümde hayatının anlatıldığı bir roman. Her bölümün başında romanın finalinde açığa çıkan “sırra” dair birer sahne var. Tek başına anlam ifade etmeyen bu sahneler, roman bitip kurgu tamamlanınca anlamına kavuşuyor ki, bu bile tek başına Güray Süngü’nün kurmaca anlayışının bir göstergesi niteliğinde. Bu itibarla romanın dikkatli okuma isteyen bir eser olduğu açık.
Roman Mustafa’nın “karşısında ölebileceği birisini aramaktan vazgeçtiği” üniversite yıllarına tekabül eden “ondokuz” yaşında başlar. İlk bölümde anlarız ki Hüseyin ağabey Mustafa’yı terketmiştir, Mustafa annesiyle görüşmemektedir ve babasıyla da arası pek iyi değildir. Ebru isimli bir sevgilisi vardır. Ama Mustafa’nın hem hayata hem de çevresindekilere karşı tutumu tuhaftır, insanlara yaklaşımı, olayları değerlendirişi normal değildir. Sanki ‘yaşamamakta,’ ‘tahammül etmekte’dir. ‘Bir şey’ olana dek.
İlk bölüm Mustafa’nın planlarının dışına çıkılarak hiç uygun olmayan birisi ‘Ali’ karşısında intihar denemesiyle son bulur. İkinci bölüm tam on yıl sonrayı anlatır. Her şey değişmiştir, Mustafa babasının şirketinin başındadır, varlıklıdır, başarılıdır ama ‘iş toplantılarına tişörtle girecek kadar gayrı ciddidir. Bu bölümde anlarız ki Hüseyin ağabey Mustafa’nın çocukluk arkadaşı, akıl hocası, tek dostu, ağabeyidir ve yıllar yılı Mustafa’nın amacı onun karşısında, o ‘yüzüne dokunurken’ ölmektir. Bütün bu olanlar sırasında Hüseyin’in evliliği sona ermiş, hayatı alt üst olmuştur. Bunların sebebi verilmez hiç.
İkinci bölümde geriye dönüşler başlar bazı ayrıntılar belli belirsiz geçer satırlar arasında ama tek başlarına bir anlam ifade etmezler. Yine ikinci bölümde romanın başkarakterlerinden Ahmet romana dahil olur. Mustafa için karşısında ölünebilecek bir adaydır Ahmet ama gençtir ve işlenmesi gerekmektedir. İkinci bölüm, Mustafa’nın Ahmet karşısında ‘boğazdan bir gemi geçerken’ intihar denemesiyle sona erer.
Üçüncü bölüm yine bir on yıl sonrayı anlatır. Tam bir çözüm bölümüdür bu. Mustafa’nın babasından ve annesinden ayrı ayrı nefret ediyor olmasının sebebi, Ahmet’in Mustafa’nın karşısına nasıl çıktığı, Hüseyin’in aslında kim olduğu ve daha önemlisi, Mustafa’nın birisinin karşısında ölme arzusuyla neyin peşinde olduğu çözüme kavuşur. Bu bölümde önceki bölümlerde geçen sıradan bir cümlenin ana kurguda neye tekabül ettiği gibi bir çok ayrıntı ortaya çıkar. Bunları ve dolayısıyla kurgunun çözümünü, her şeyin nasıl başladığını bu yazıda ifadelendirmek pek doğru değil.
Romanın beş yüz sayfa boyunca aslında tek cümleyle yazar tarafından bunu verebileceğini ama vermediğini dikkate alarak, bir şeyi saklayarak etkileri üzerinden gitmek gibi bir yolu tercih edişine saygı duymak gerekiyor. Romanda söylendiği gibi, ‘insan söyledikleriyle değil, sakladıklarıyla insandır.’Ve Dördüncü Tekil Şahıs’ın her ne kadar karmaşık kurgusu ve sarsıcı finali romanın önemli bir özelliği olsa da, okurlarına söylediği başka bir şey var; Önemli olan ne olduğu değil, olan şeyin neye yol açtığıdır.
http://www.stargazete.com/kitap/dorduncu-tekil-sahis-veya-kendini-red/haber-610089