Ermiş kadınların öyküleri...
9 Mart 2012 Cuma
Sibel ERASLAN
Anadolu'nun yani ismini analarından alan bu güzelim coğrafyanın kendine has özellikleri var. Anadolu'nun Ermiş Kadınları bize buraya mahsus heterodoksinin mümkün kıldığı anaç mitolojiyi anlatıyor.
Gülenay Pınarbaşı'nın, Okur Kitaplığı'ndan çıkan Anadolu'nun Ermiş Kadınları adlı kitabı, coğrafyamıza has hetorodoksi üzerinden kurduğu "anaç mitoloji"den bahsediyor. Ana tanrıça kültünden tek tanrılı dinlere giden süreçte, "kutsal" fikriyatını önümüze seren bir haritadır bu aynı zamanda...
Kitabın sonunda, Pınarbaşı tarafından kaleme alınmış; kadın evliya, ermiş, azizelerinin yer aldığı harita bile, başlı başına heyecan verici. Kadın tarihi hakkında düşünenlerin harita ve haritacılığa verdiği önemi de hatırlayarak yazara ayrıca teşekkür ediyorum. Elbette Pınarbaşı'nın süreceğini umduğumuz araştırmaları, önümüzdeki zamanlarda, bu haritaya yeni ziyaret yerleri ve kadınlara dair yeni halk hikayelerini de ekleyecektir. Rahmetli Nezihe Araz, Safiye Erol, Samiha Ayverdi görebilseydi bu kitabı, eminim hepimizden çok heyecanlanırlardı. Misal; Araz'ı, Pınarbaşı'nın yazar olarak "el aldığı" bir büyükanne olarak hissettim, kitabı okurken... Öyle zannediyorum ki bu kitaptan "el alacak" olanlar da, aynı haritayı, gelecek zamanlarda fazlasıyla şumüllendireceklerdir.
Edebiyat akademiye evla
Yazarın akademik kariyerine, "Türk/İslamEdebiyatı" olarak devam etmiş olması da bu beklentimizi besliyor. Halk Edebiyatı'nın aleyhine uzun yıllar sürmüş akademik biganeliği, aktüel bir açılımla, edebi kamuya hediye etmiş olması ayrıca kayda değer... Bu bağlamdaProf. Şeyma Güngör'ün uzun ve sabırlı çabalarını da hürmetle anmak boynumuzun borcudur...
Gülenay Pınarbaşı'nın araştırmacı kimliğinin yanı sıra, yöresel tanıklıkların izini sürmesi, zaten sözden yazıya geçirilişte türlü siyasi sansürler yaşamış, kadınlara dair "irfani" performansın, bunca zaman yabana atılıp, hor görülmesinden sonra, elbette çok anlamlıdır... Kitabın, yeniden ve edebi gündemle ortaya çıkması, onu, akademik çalışmaların loş salonlarına nazaran, daha şanslı kılıyor. Masa başında kotarılmış bir kitapla değil, peşi, izi takip edilerek, uyukladığı yuvasından kaldırılmış öykülerle buluşturuyor yazar bizi... Kahramanlarıysa kadınlar...
Onların sağaltıcı nefesi
Sandukalarda,yatırlarda, ziyaretgahlarda, çalıların bürüdüğü kümbetlerde, sadece dert ortağı arayan kadınlarca takip edilmiş "ermişkadınlar"ın yüzyıllardır sessiz ama sağaltıcı nefeslerini, bize taşıyor Gülenay Pınarbaşı...
Kitapta 69 kadının öyküsü var. Kadıncık Ana, Bacım Sultan, Akkız, Karyağdı Hatun, Çalı Ana, Çifte Sultanlar, Destina Hatun gibi halk erenleri... Kimisi alperen geleneğinin parçası... Kimisi bektaşi kültürünün ferdi... Kimisi hristiyan adetlerinden intikal etmiş anlatılar... Hatta Sümerlere, Hititlere kadar inen epifanik tezahürleriyle, Anadolu'nun kadın birikimleri bu kahramanlar...
Okurken hemen hepsinde, Bereket Tanrıçası Kibele'den, Azize Meryem'e, Ehli Beyt'in annesi Hz. Fatıma'ya kadar izler keşfedeceğiniz, zaman içindeki farklı uzam ve değişik varyantlarda tezahür etseler de, hepsi "anne"ler. Hatta "kızoğlankız" olanları bile anne, anaç...
Muhteşem bir fantastik
Karyağdı Hatun mesela. Okurken gözyaşlarımı tutamadığım bu kadın öyküsü, tarihi ve kutsal olduğu kadar muhteşem bir fantastiğin tüm izlerini de taşıyor. Aş ermek. Erkeklerin anlayamayacağı bir hususi çile! Kar yemeye aşeren bir gelin... Üstelik yazın ortasında... Bir gece vakti şerha şerha yarılmış, kavruk, kan sızan dudaklarıyla iniyor bahçeye. Rabbine ağlayarak dua ediyor. Derken Rabbi, onu işitip kar yağdırıyor... Sabaha kadar yağan kardan kınalı avuçlarını daldırarak kana kana yudumluyor gelincik... Sabah uyandıklarında tün Engürü halkı şaşırıyor; ağustos ayında yağan kar! Ama sırrı ele düşmüş bir gelin olarak anında sırra kadem basıyor Karyağdı Hatun... Düşüp kaldığı bahçeye, kendisi gibi nice aşeren gelinler, çocuğu olmayan nice kadınlar uğruyor sonraları... Orayı bir cennet bahçesine çeviriyor, sonradan çıkagelenlerin umutları... Evvelkinin yarım kalan muradını, sonradan gelenlerin tuttuğu yas,ettiği dua tamam ediyor... Kadınların kadınlara devrettiği bir sırra dönüşüyor, ortak dert. Birinin tutulmuş dili, diğerinin dilini çözüyor. Sırra dayalı bir tür paylaşım ve ruhani dayanışma, nesilden nesile geçen kadınlık bilgisine evriliyor. Bu, sadece kadınlığın değil, hayatın bilgisidir kuşkusuz...
Bilinçaltımızın da haritası
Pınarbaşı'nın ortaya çıkardığı harita, aynı zamanda bilinçaltımızın da haritasıdır. Ölümle dirimi, hayatla mematı bitiştiren bir tür sağaltıcı geçişi, yarım kalan umutları tümleyen açıyı, duanın gücünü ören bir temeli işaret diyor kitap...
Kapak harika! Minyatür olarak desenlenmiş hilalin üzerinde uçan bir geyik, köylerin, dağların üzerinden geçerken sırtında duvağı uçuşan bir gelini taşıyor. Üstte ve arkada bulutlar, onun üzerinde güneş... Anadolu'yu, ismini analarından alan bu güzelim coğrafyayı, bir gece düşü ve gündüz duası gibi bir baştan başa kateden anaç ruhu resmediyor...
Hayat ve ölüm arasındaki bağlantıyı kuran bu ermiş kadınları, sözden yazıya, nefesten bedene çağırdığı için yazar Gülenay Pınarbaşı'na teşekkür ediyoruz...o
http://www.stargazete.com/kitap/sibel-eraslan/ermis-kadinlarin-oykuleri-haber-432545.htm