Hadis Kuşlarından Ne Haber Vardır?

Hadis Kuşlarından Ne Haber Vardır?

 M. Fatih Kutan

 

 

Şehrin, insanın yaşamını, hâllerini, vakitlerini kapsayan, onları temsil eden bir yanı var. Bütün bu olan bitenin mekânı olması hasebiyle şahitliği önemli. Görmüş geçirmişliğiyle, geniş muhabbetler ve fısıltılar arasında kalan tüm sözcükleri duymuşluğuyla, insanın gizli hafızası. Hayatın her yanına sızmasıyla, insanın nerdeyse bütün seçimlerinin bir temsilcisi, sözcüsü kabul edilebilir şehir: Mesela siyasî tercihlerinin. Şehrin toplumların siyasî duruşlarını temsil etmesi, öne çıkan şehirler, baş şehirler olarak ayrılmalarının yanında, o siyaset sahiplerinin müdahalelerini de içerir: Birçok devlet ele geçirdiği şehrin adına müdahale ederek, kendi siyasetine, çizgisine uygun yeni bir ad vermiş. Bunun son örneklerinden biri İçkerya Çeçen Cumhuriyeti’nde görüldü. Çeçenler 1996’da bir suikast sonucu öldürülen ilk cumhurbaşkanları Cahar Dudayev’in anısına başkent Grozni’nin (Rusça “Korkunç” anlamında) adını Caharkale (“Cahar’ın şehri”) olarak değiştirdiler. Rus yanlısı Ramzan Kadirov devletin kontrolünü ele geçirdiğinde ise şehrin adını tekrar Grozni’ye çevirdi. Yüzyıllardır süren bir bağımsızlık savaşının bir şehrin adı üzerinden bu şekilde takibi, şehirlerin duruşları, tercihleri ve siyasetleri yansıtmaları açısından dikkate değerdir.

 

İslam’ın Kubbeleri, Şadırvanları, Kıbleleri Konuşuyor

 

Türkçe şiirde şehirlerin medeniyet bağlamında öne çıkarılarak işlenmesinde ilk akla gelen Sezai Karakoç’un bir yerinde “[B]en düşüncede / Yeryüzünü dolaşıyorum / Sen düşünde / Gökyüzünü” dediği Alınyazısı Saati. Yeryüzünün Müslümanlara mescit kılınmasının verdiği ferahlık, esenlik ve genişlikle bütün bir çerçeveyi gören, bunun yanı sıra İslam’a başkentlik yapmış şehirleri daha bir öne çıkaran bu duruş, en son örneğini Arif Ay’ın Şiirimin Şehirleri (Okur Kitaplığı, 2011) eliyle verdi. Ay’ın “Bağdat’a Dönen Şiirler” başlığıyla yayımlanan şiirleri, daha geniş bir tanımlamaya çekilerek bu isimle kitaplaştı. Bu şiirlerde merkez, vaktin nabzına paralel olarak Bağdat şehri; zira 2003’ten beri ABD’nin işgali altında olan Irak’ta, başta Bağdat olmak üzere bütün şehirler yerle bir edildi, milyonlarca insan öldürüldü. Kitapta dillendirilip konuşturulan diğer bütün şehirler, Semerkand, Kahire, Şam, Buhara, Kudüs, İstanbul, Saraybosna, Caharkale, Mekke ve Medine, Bağdat’ın acısına, onun yıkılışıyla bir acı hâline bürünüp üzerimize ağan yıkıma ağıt yakıyor. Şiirlerde, evvelki şiirlerinde olduğu gibi, günlük kelimeleri ve ağdasız bir Türkçeyi kullanan Arif Ay bu tutumuyla, okuyucuyu vicdanî tarafından rahatça yakalamış oluyor. Bu üslubun bir diğer olumlu yanıysa dize düşürmeye sağladığı imkân; şiirlerde göze çarpan tamlamalar özellikle çarpıcı:

 

ne oldu kubbelerime konup kalkan

hadis kuşlarına (“Buhara Konuşuyor”)

 

Kitaptaki şiirlerin doruğu “Bağdat konuşuyor” adlı şiir. Bu şiiri Hece dergisinde (111. sayı, Mart 2006) yayımlandığında okuduğumda da kalakalmıştım. Aslında okunacak tek kelime var şiirde: Allah. Bağdat’ın işgalle, yıkımla, örselenmeyle tıkanan çığlığı şiirde, kelimenin her harfinin bir satırı doldurmasıyla oluşan akrostişte Allah lafzının belirmesiyle göğe yükseliyor. Akrostişin klasik kalıbının dışına çıkarak aynı harflerin yan yana dizilmek suretiyle oluşturdukları kelimenin ve anlamın kapatılma hâli, Bağdat’ın çıkmazına birebir eşlik ediyor. Arif Ay’ın bu şiiri Bağdat’ın işgaline verilmiş en okkalı cevaplardan biridir.

 

Dosyalar’dan Beri Süregelen Vurgu

 

Arif Ay’ın şiirlerinde antiemperyalist ve devrimci damar hiç eksik olmadı. Başta Dosyalar kitabı olmak üzere, bugüne değin yayımladığı tüm kitaplarda bu çizgi kendisini hissettirdi. Dosyalar’ın ilk şiiri olan “Vurgu”, Ay’ın bu siyasî duruşuyla umut ettiği geleceği resmetmesiyle diğer kitaplarını ve son kitabı Şiirimin Şehirleri’ni yorumlamak açısından önemlidir:

 

şafakta patlayacak tomurcuk

biz saatleri tutuyoruz

iplerin çekilip

ışıkların bir bir söndüğü

ve bulvarlar boyu döşendiğimiz

kuzgunlar

kargalar

baykuşlar şöleninde

bir tarihin talanını görüp

bir bir gömüp yüreğimize

daha sormadığımız

 

Şair, kapıları zorlayan “vakitsiz bir güz”ün ardından gelen zemheride, duruşunu sabit kılmaya ve umudunu söylemeye devam ediyor. Dosyalar’dan beri süregelen karşı duruşu, Şiirimin Şehirleri’nde de gene antiemperyalist bir görünümle yer alıyor. Yer yer şiirin sesini düşürmek pahasına da olsa şiirlere yerleştirdiği bu eleştiriler Arif Ay’ın güncelden kopmadığına da birer delil:

 

şu kitapsız muallim

kürsüler dans pisti

kıvır babam kıvır

kimi kafa kimi kadeh tokuşturur (“İstanbul konuşuyor”)

 

kanlı dolarlar üstüne taht kuran

meleği kovan

şeytanı doyuran sofralar kuran

emirler, şeyhler, krallar

başınıza yıkılsın saraylarınız (“Kudüs konuşuyor”)

 

“Mutluluk Ne Zamandan Beri Şahsi”

 

Bir çürümenin yansımalarını sadece cemiyette aramakla kalmıyor Ay, bu sorgulamayı insanların birer birer kişiliklerine karşı da sürdürüyor. “Kudüs konuşuyor” şiirinde “mutluluk ne zamandan beri şahsi” dizesiyle, bütün şiiri boyunca dillendirdiği meselelerin esasına değinmiş oluyor; bütün yıkımların ve medeniyet yenilgisinin yeni bir dirilişe açılması gerektiğinin asıl gerekçesi budur: Yaşamayı yenileyen umudun ve mutluluğun bile şahsileştirilmiş olması. Bu tekinsizliği anlattığı dizelerini de anmak gerekir bu noktada:

 

kimin eğrisi çoksa

yoktur âsûde bir köşesi (“Mekke konuşuyor”)

 

Arif Ay’ın antiemperyalist bir konumlanmayla yıllardır yapmaya devam ettiği modernizm eleştirisi ve şiar edindiği medeniyet tasavvuru, İslam’ın dünya düzeninde kapitalizmin tek muhalifi olduğu bir dönemle paralel bir sürece oturması, Türkiye ve çevresindeki ülkelerin iç ve dış dinamiklerle değişime az-çok meyletmesi aralığından bakıldığında da önemli bir zemine oturuyor. Şiirimin Şehirleri’nde yer alan şiirlere siyaset, strateji ve günümüzdeki çalkalanmalar eşliğinde bakıldığında, yazılmalarındaki önemin bir kat daha arttığı görülecektir.

 

KİTABİYAT

Ay, Arif (2006), Güne Doğan Koşu – Toplu Şiirler (1974-2006), Hece Yayınları.

Ay, Arif (2011), Şiirimin Şehirleri, Okur Kitaplığı.

Karakoç, Sezai (2004), Gün Doğmadan, Diriliş Yayınları, 4. baskı.

 

Hece Dergisi, sayı 180, Aralık 2011

 

http://www.hece.com.tr/hece.180.htm