1960’lardan itibaren gerek şiiri gerekse düşüncesi ile dikkatleri üzerinde toplamış bir isim İsmet Özel. İçinde bulunduğumuz dönemde ise yaşayan en büyük Türk şairi olarak önümüzde duruyor. Fakat bu durum Özel’in şiirinin mesela günümüz şiir ortamı için ne derece besleyici olduğunu sorgulamamızı engellemiyor. Özellikle 1990’lardan itibaren şiire başlayanların üzerinde doğrudan etkisi olmuş bir şair. Sadece bu kuşağı ve sonrakileri değil, kendi kuşağını hatta bir önceki kuşağı da etkilemiş, dönüştürmüş; Türk düşüncesi üzerindeki etkisi de şiirdekinden az olmayan bir isimden söz ediyoruz. Bu da günümüz itibariyle 66 yaşını geride bırakmış şairin derli toplu bir şekilde değerlendirilmesini gerekli kılıyor.
Bu değerlendirmeye Özel’in şiiri ve düşüncesi dışında, ayrı bir başlık olarak biyografisini de eklemek gerekiyor. Biyografinin bir yazarın düşüncesini anlamaya katkısını şüphe ile karşılayabiliriz. Biyografi, bir bakıma o düşüncelerin hangi tecrübelere dayandığını göstermesi açısından birtakım ipuçları sunsa da, gerçekte düşüncenin üzerinde durduğu temeli göreceli hale getirebilir. Biyografi okumak biraz da yazarları insani hallerinde yakalama çabası ile ilgilidir. Soğuk, mesafeli metinlerden daha hayatın içine girmek ile ilgili. Bu ise meseleyi giderek yazarın aleyhine döndürüp bütün düşünceyi biyografiye ya da bir çeşit magazin malzemesine indirme tehlikesini beraberinde getirir. Düşünce yavaşça ortadan kaybolur ve biyografik notlar onun yerini alır.
Fakat konu İsmet Özel olunca, biyografi üzerinde ayrıca durmamız gerekiyor. Bunun başlıca sebebi Özel’in kendi biyografisi ile şiiri ve düşüncesini, hatta kendi biyografisi ile Türklerin varlık durumunu bütünleştirebilmesidir. Bu durum kendini en başta Waldo Sen Neden Burada Değilsin? başlıklı otobiyografi kitabında gösterir ve gittikçe bütün kitaplarına yayılır. Zaten Waldo okuyucuya özel bir tarih sunar; bir şahsiyet ve dönüşüm hikayesi ya da masalıdır.[1]
Son üç yıl içinde yayımlanan iki kitap, Özel’in şiir ve düşüncesine ilişkin değerlendirmelerin yanı sıra, biyografisinin bütün olarak ortaya konulması açısından önemli. İbrahim Tüzer’in İsmet Özel - Şiire Damıtılmış Hayat (2008, Dergâh y.) ve Reşit Güngör Kalkan’ın Ben İsmet Özel Şair… (2010, Okur Kitaplığı) –ilki şiirini, ikincisi ise biyografisini merkeze almak üzere– İsmet Özel’le ilgili iki farklı çerçeve sunuyor okuyucuya. Tabii birbirleriyle içiçe girmiş halde. Bu içiçelik, kitapların yan yana anılmasını kolaylaştırıyor belki. Ama aralarındaki fark yani sundukları çerçevenin farklılığı da gayet belirgin bir şekilde görülüyor.
Şiire damıtılmış hayat
İbrahim Tüzer’in kitabı akademik bir çalışma. Akademik çalışmaların bütün artı ve eksilerini barındırıyor. Tabii artı ve eksi derken şiir okuyucusunun –özelde ise İsmet Özel şiirinin okuyucusunun– beklentilerini göz önünde tutuyoruz. Akademi nihai olarak bir disiplin sunar. Bu disiplin ise eserin ancak belli bir çerçeve içinde ele alınmasını gerektirmektedir. Bu yüzden şiirin okuyucuya vaat ettiği canlılığı çoğu zaman bir tasvirle –ya da en iyi ihtimalle bir karşılaştırma ya da analizle– değiştirir. Bir şair ya da edebiyat eleştirmeninin kaleminden çıkmış bir yazının eksiğiyle gediğiyle, risk alarak ortaya koyduğu bir eleştirinin yerine daha sakin, ayrıntılı fakat daha vaatsiz bir bütün koyar. Yazık ki çoğunlukla küçümsenmeyi hak eden kurulukta metinler çıkar ortaya. Bir toparlama çabasıdır bu. Eleştiri ile eserin ilişkisine eşzamanlı diyeceksek, akademi eserin ve yazarın ardından gelir. Bu da geçmişte kalan bütün herşeyin yeni bir bütün olarak okuyucunun karşısına konulması anlamına gelmektedir. İyi bir akademik eser bu anlamda okuyucuya şiiri yeni bir gözle görebileceği yeni bir bütün sunar.
Tüzer’in kitabı, Özel’in hayatı (hayatı, edebi görüşleri, yayın faaliyetleri), eserleri (şiirleri, şiirlerinin tema, yapı ve içerik bakımından incelenmesi) ve sanatı (şiirlerinde dil ve üslup) şeklinde özetleyebileceğimiz üç bölümden oluşuyor. Yani bir akademik çalışmanın sunduğu disiplini fazlasıyla barındırıyor. Öncelikle çok detaylı bir eser olduğunu söyleyebiliriz. Özel’in şiirinin bütün kodlarını göz önüne sermeye çalışan bir kitap bu. Neredeye Özel şiirinin ansiklopedisi. Ansiklopedik derken, kitabın sistematik/kapsayıcı yönü kadar, bilgi yönüne de işaret etmek istiyoruz. Kitap öncelikle şiirlere dair sunduğu bilgilerle ve şiirlere uyguladığı tematik tasnifle öne çıkıyor. Özel’in hayatı da kitabın ilk bölümünde –yazarın Özel’le bu çalışma için yaptığı söyleşiden yararlanılarak– geniş biçimde önümüze sunuluyor. Özellikle şairin 1960’larda içinde bulunduğu ortamı, Halkın Dostları dergisine de işaret ederek okuyucuya sunuyor yazar. Fakat Tüzer bu kapsamlı biyografiyi biyografik notlar olarak sınırlıyor ve Özel’in şiirleri üzerinden şiir-biyografi etkileşimi üzerinde pek durmuyor. Şiirleri sosyolojik açıdan açıklamaya da yönelmiyor.
Tüzer’in kitabının bütün bunlar çerçevesinde daha çok tasvirî olduğunu, şiirlere dair farklı bir düşünce ya da analiz geliştirmediğini söyleyebiliriz. Kitabı bu yüzden Özel’in şiirlerini iyi okumuş bir okuyucunun ufkunu çok genişletecek bir kitap olarak görmemek gerekiyor. Akademik formata uygun kompozisyonu sebebiyle ilerleyen sayfalarda okuyucuda bir yorgunluk oluştursa da, Şiire Damıtılmış Hayat’ın İsmet Özel’in yakın bir okuyucusunun elinden çıkmış olması bir avantaj. Şiir okuyucusu ile kitabı birbirine yakınlaştıran en önemli özellik budur. Bu durum özellikle Özel’in görüşlerinin okuyucuya aktarılmasında ve şiirlerin bu görüşler çerçevesinde değerlendirilmesinde faydalı olmuştur. Zaten kitapta da, Özel’in kitaba takriz yazmasının başlıca sebebinin Tüzer’in “bir İsmet Özel okuru olmaktan gocunmaması” olduğunu okuyoruz.
Ben İsmet Özel şair…
Reşit Güngör Kalkan’ın kitabı ise, Şiire Damıtılmış Hayat’a kıyasla tabiri caizse daha sivil bir kitap. Bu sebeple okuyucuya daha sıcak gelebilecek bir görüntüsü var. Kitabın “bir portre denemesi” şeklindeki altbaşlığı, Özel’in yazının başında değindiğimiz otobiyografisi Waldo gibi bir mesele etrafında örülmüş bir eser olduğunu çağrıştırsa da, kitap Özel’in hayatını “biyografi” türünün gerektirdiği bütünlük içinde ortaya koymaya çalışıyor. Kitabın merkezinde biyografi olsa da, özellikle son iki bölümde şairin şiirini ve düşüncesini de ayrıca ele alınıyor.
Kalkan’ın kitabının temel kaynakçası 1960’lardan bugüne çeşitli dergi ve kitaplara yayılmış bir halde duran İsmet Özel hakkındaki bilgiler. Öncelikle bütün bu kaynakların bir araya getirilmesinin (ki bu kaynaklar –Tüzer’in kitabı da dahil olmak üzere– kitabın sonunda belirtilmiştir) ayrı bir emek olduğunun altını çizelim. Yazar Özel’le –yine Tüzer gibi– bir söyleşi de gerçekleştirmiş. Kitapta bu söyleşiye daha çok çocukluk dönemi hakkında bilgi verilirken başvuruluyor. Özel’in hayatının diğer dönemleri içinse matbu kaynaklara müracaat ediliyor ve bu kaynaklarda dağınık halde bulunan bilgi ve görüşler kitabın kompozisyonu içinde birbiri ardına yerleştiriliyor. Böylece yazar, aslında her İsmet Özel okuyucusunun kendi kafasında kısmen yaptığı bir kurguyu, daha geniş bir çalışmayla kağıda döküyor.
Meselenin biyografi kısmına gelirsek: İsmet Özel okuyucuları için yepyeni bir alan açmıyor aslında bu kitap da. Nihayetinde biyografi delisi değiliz. Bizi asıl ilgilendiren, Özel’in verdiği hayat mücadelesini ve dönüşüm noktalarını ya da Özel’in kitaplarında sunduğu hayat-siyaset-şiir ilişkisini yeniden kronolojik bir bütün olarak görebilmek. Kalkan da bunu fazlasıyla yapıyor. Çok tanıdık bir hayatı daha derli toplu bir şekilde görme fırsatını buluyor okuyucu kitapta. Tüzer’in kitabı için söylediğimizi Kalkan için de tekrarlayabiliriz: Kalkan da bu kitabı Özel’in yakın bir okuyucusu olarak yazmıştır. Bu yüzden kitap profesyonelliğin ötesinde, bu durumun getirdiği bütün acemilikleri de üzerinde taşıyor.
Bu kitabın da aslında İsmet Özel’in şiirini ve düşüncesini yeniden sorgulamamızı gerektirecek ayırıcı bir düşünme üretmediğini söyleyebiliriz. Kalkan sunduğu portre içinde Özel’i bir bütün olarak bize yansıtmaya çalışırken, şairin düşüncelerinin, kendilerini derli toplu bir şekilde sunmasına izin vermek suretiyle bir bütün oluşturuyor. Özel’i eğip bükmeden, düşüncelerin akışını engellemeden yapıyor bunu da. Kitapta bu durumun aksadığı tek bir yer var ki bizce burası aynı zamanda Kalkan’ın fire verdiği en önemli nokta. Bu da yazarın İsmet Özel’in Türklük düşüncesini Ziya Gökalp’in yaklaşımına paralel olarak değerlendirmesidir. Bunun sebebi Kalkan’ın, Özel’in Türklük anlayışının etnik olmadığını vurgulamak istemesidir fakat Özel ve Gökalp dikkatli bir şekilde okunduğunda buradaki uyuşmazlık hemen açığa çıkacaktır.
Sonuç yerine: intihal tartışmasının gölgesi
Bu iki kitap son aylarda bir intihal tartışmasının gölgesinde yeniden gündemimize girdi. Ayraç dergisinde yayımlanan bir yazıda[2] Kalkan’ın Tüzer’in kitabından ciddi biçimde intihal yaptığı birtakım örneklerle kanıtlanmaya çalışılıyordu. Aslında bu iddiaların yersizliğini anlamak için sadece söz konusu yazının okunması dahi yetecektir. Zira kanıt olarak ortaya sürülen örneklerin neredeyse hepsi kolayca reddedilebilir. Nitekim Kalkan da derginin bir sonraki sayısında bu iddiaları cevaplamış[3] ve intihal suçlamasının yersizliğine işaret etmiştir. İki kitap dikkatli okunduğunda da bu suçlamaların yersiz yere iki kitabı da gölgelediğini görürüz. Zira Tüzer’in kitabı temelde Özel’in şiirinin ayrıntılı bir dökümünü bize sunarken, Kalkan’ınki kitabın altbaşlığında da görüldüğü gibi “bir portre denemesi”dir ve biyografi ağırlıklıdır. İki kitabın birçok ortak noktası olması kaçınılmazdır. Bu ortak noktalarda rastlanan benzerlikler ortada bir intihal vakası olduğunu göstermez. Zaten tek bir kitabın, Türk şiirindeki ve Türk düşüncesindeki “İsmet Özel meselesi”ni tek başına sahiplenmesi de düşünülemez. Kalkan’ın kitabında intihal algısına yol açabilecek noktaların temelde kitabın edisyonunun ve redaksiyonunun bazı yerlerde aksamasından kaynaklandığını söyleyebiliriz. Bu edisyon ve redaksiyon eksikliği sonraki baskılarda giderilirse kitap için harcanan emeğin hakkı da daha bir verilmiş olacaktır.
İbrahim Tüzer’in kitabı da Reşit Güngör Kalkan’ın kitabı da, eğildikleri konunun önemi ve bu çalışmalar için harcanan mesai düşünüldüğünde son derece değerlidir. Fakat bunlar İsmet Özel mesele, konu ya da tartışmasını kapatan, sonlandıran değil; yeniden açan kitaplardır. İki kitap da İsmet Özel’in hayatına, şiirine ve düşüncesine belli yönlerden ışık tutmaktadır. İleriki yıllarda bunların yanına Özel’in şiirini ve siyasi düşüncesini daha geniş bir çerçeve içine yerleştiren, analize ve karşılaştırmaya daha çok yer veren yeni çalışmaların eklenmesini bekleyebiliriz.
Fayrap Mart 2011 Sayı: 37
[1] Otobiyografiyi bu şekilde otobiyografik roman ya da bir Bildungsroman olarak ele almakta herhangi bir sakınca görünmemektedir. Nitekim biz de Fayrap’ın Mayıs-Haziran 2006 tarihli 4. sayısında “İslami uyanış romanları” dosyası yaptığımızda Waldo’yu Cahit Zarifoğlu’nun Yaşamak’ı ile birlikte bu dosya içinde ele almıştık.
[2] Selçuk Atay, “Ben İsmet Özel Şair’e dair”, Ayraç (14), Aralık 2010.
[3] Reşit Güngör Kalkan, “Ben İsmet Özel Şair Bağlamında İntihalin Anlamı ve Eser Üzerindeki Tesiri”, Ayraç (15), Ocak 2011.