KUMAŞTAN ÇALMAYAN TERZİ
25.06.2015
Eyyup Azlal
Şair ve mütefekkir Metin Önal Mengüşoğlu, fikir dünyasını şekillendiren üstadı Merhum Said Çekmegil’i anlattığı “Bilge Terzi” adlı kitabı okuyunca kendimce bu esere yeni bir başlık bulmuştum. “Kumaştan Çalmayan Terzi”.
Malum ya terzilik mesleği incelik isteyen ince düşünmeyi gerektiren bir meslektir. Bu mesleği icra eden kişinin İslamî hassasiyeti de varsa ümmetin derdiyle dertlenmektir. İnce ve naif düşünceleri daima çevresiyle paylaşır. Terzi, etrafındakilere öğrettiği davranış modelleri ve düşüncelerini aktarırken aynı zamanda bir metot da geliştirmiş oluyordu.
Bu düşüncelerimizi Mengüşoğlu ağabeyimiz daha kitabın sunuş kısmında şöyle dile getiriyor. “Terzilik mesleği nerdeyse tarihe karışmak üzeredir… Hatırlıyor ve rahatlıkla diyorum ki üstadın yetişmesinde bu ince sanatın illa ki ihmal edilemeyecek bir rolü vardır. Fikir işçiliği ve üreticiliğinin yıllardan bu yana askeri kışla gibi yönetilen üniversitelerden değil sokaktan mahalleden dükkânlardan el ve alın terinden doğduğunun en somut belgesi bizzat üstadın kendisiydi.”
Yazarımız, bu kitabında üstad Sait Çekmegil’in kitaplarından bahisle onun metotlarının bir nevi tanımlamasını da yapmıştır. Bu nedenle kitabının girişinde eserini bir hatırlama ve hatırlatmadan ziyade düşünen ve yazan bir toplumun en zarurî ihtiyacına karşılık gelen anlayış ve davranışların sahibi bir üstadın sesine kulak verme çağrısı olarak görüyor. Çünkü o ses yani merhum Sait Çekmegil, Allah adına yalan konuşarak zulme düşmemeyi telkin ediyor. Kimilerinin hırkası altına sığınıp onlardan medet beklemeyi redd ediyor. Yalnız Allah’a kulluk etmeye ve yalnız Allah’tan yardım dilemeye çağırıyor.
Kitaptan öğrendiğimiz üzre yazarımız Mengüşoğlu’nun Merhum Sait Çekmegil ile olan intisabı 1960’lı yıllara dayanır. Daha ortak okul yıllarında iken Malatya Fikir Kulübüyle tanışır. Bunun öncesi ortaokulda bir münazara yapılır. Bu münazarada ekibi mağlup olmasına rağmen kendisi en iyi konuşan seçilir. Dinleyiciler arasında Merhum Sait Çekmegil de vardır. Ve konuşmasını çok beğendiğinden dolayı kendisiyle tanışmak istemiş. Merhum Alaaddin Kürün vasıtasıyla Malatya Fikir kulübüne davet edilmiş.
Fikir kulübüne başlayan Mengüşoğlu için hayat tamamen değişir. Manalar da hatta dostluklar ve arkadaşlıklar da. Mesela o günden sonra babası Tillo Şeyhi’nin vekili olmasına rağmen zamanının büyük çoğunluğunu babası ve müridlerinin yanında değil Merhum Sad Çekmegil’in yanında geçirir. Belki zamanla kendisine geçecek vekâleti elinin tersiyle itmişti. Merhum Sait Çekmegil’e intisabından sonra adeta onun oğlu olmuştu. Yine ilk değişen şeylerden “Millet” kavramı idi. Fikir Kulübünde bir tartışma konusu oluşur. Sıra Mengüşoğlu abimize geldiğinde onun görüşü şöyle dile gelmişti. “Millet, din, dil, cins, ırk, tarih birliği olan topluluğa denilir.” Ondan önce de bir kişi daha bu düşünceyi savunmuştu. Oysa merhum Sait Çekmegil sohbete yeni gelen Mengüşoğlu’nu değil diğer zatı uyararak şöyle demişti. “İki millet var: Biri İslam Milleti ve diğeri Küfür Milleti.” Bu tezle öne çıkan Çekmegil’in amacı Mengüşoğlunu bu ideal üzere yönlendirmek meseleye böyle bakmasına olanak sağlamaktı. Bu durum Mengüşoğlu abimiz için “Bir nevi kızım sana söylüyorum gelinim sen anla.” Gibi olmuştu.
Mengüşoğlu abimiz, Malatya Fikir Kulübüne bir Müslüman çocuğu olarak girmişti. Namaz kılıyor. Kuran-ı Kerim okuyor, takip ettiği dergilerden İslam’ı seven bir genç idi. Haylazlığa ve yaramazlığa kapısını kapatmıştı. Fikir kulübünde herkesin birbirini kıyasıya tenkit ettiği ardından yine kardeşçe ayrıldığı bir platform oluşmuştu. Mengüşoğlu abimizin deyimiyle “düğünümü, şölenimi, törenimi, oyun sahamı bulmuştum. Yıllar önce okuduğum bir makalede kısaca şöyle bir mana hatırımda kalmıştı. Su mecrasını bulmayınca göl olur ve bir süre sonra kurur. Oysa mecrasını bulan su akan bir sudur. Ve akan su da İslam’ın ruhunu anlatan bir istiare olmuştur. Ki akan su ile abdest alınır. Burada da Kıymetli yazarımızın önce babasında devşirdiği dinî bilgileri sorgulayan, akleden ve bünyede taşıdığı bilgileri mecrasına taşıyan merhum Çekmegil ile tanışması hem kendisi hem de bizim için bir şanstır.
Ona göre “kimdir M. Said Çekmegil?” Bir terzi, bir şair, bir mütefekkir ve bir Müslüman idi. Üstelik mektepli değil alaylı bir münevver. Kimilerinin terzisi ama hepsinin muhatabı, sohbet arkadaşı. İnandıklarının yılmaz ve usanmaz bir savaşçısı idi. Turgut Özal’ın arkadaşı. Süleyman Demirel’in terzisi. Alparslan Türkeş’in asker arkadaşı. Milli Nizam kurulurken Merhum Erbakan’ın istişareye davet ettiği ehil bir isim. Hatta Ecevit’in terzi dükkanının ziyareti sonrasında Adana’da verdiği ilk mitinginde “Ortanın solu Muhammed’in yolu” diye bir sloganı diline dolamıştı. Bu hadiseden sonra Ecevit’i azledir partisinden. Ama bir süre sonra Karaoğlan sıfatıyla siyasi hayatımızda iktidarı elde etmişti. Yazarımız, bu tür istikamet alışta Çekmegil’in rolünün de olduğunu dile getiriyor.
Bir avuç insan olarak yola çıkan Malatya ekolüne daha önce sosyalist fikirleri olan üst rütbeli askerlerin, bürokratların, müdürlerin, kunduracı esnafından bazıları merhum Çekmegil ile tanışmaları sonucunda İslam’la müşerref olmuşlardı. Kitabın bir diğer anektodu şöyle: Çekmegil üstadımız İstanbul’a her kumaş almaya gittiğinde bir kitabını da basardı.
Her gün ömür kumaşımızdan birkaç santim çalarak tükettiğimiz bu hayatı düşünüyorum. Duam odur ki hakiki mesleği olan terziliğinde hiç kumaş çalmadan ve ümmete millete dar gelmeyecek elbiseler dikme gayretinde bulunmuş Bilge terzi Said Çekmegil’e rahmet dilerken yine onun diktiği kumaşla elbisesini kuşanan kıymetli üstadım Metin Önal Mengüşoğlu’na bereketli ömürler diliyorum.
Kaynak: http://www.milatgazetesi.com/kumastan-calmayan-terzi/70670/#.Vi3vCbfhCUk