Mehmet Şamil: İntihar etme, düşersin!
Mehmet Şamil’in 16 yıl aradan sonra Okur Kitaplığı’ndan çıkan şiir kitabı Kırk Kanatlı Bahçe’nin şiir dinletisi, İzmir’de gerçekleşti.
13 Nisan 2012 Cuma
Mehmet Şamil’in on altı yıl aradan sonra Okur Kitaplığı’ndan çıkan şiir kitabı KIRK KANATLI BAHÇE’nin şiir dinletisi, söyleşi ve imza günü ilk olarak Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğrencilerinin Yakamoz Edebiyat Topluluğu bünyesinde 4 Nisan 2012’de İzmir’de gerçekleşti.
Dinleti, Mehmet Şamil’in şair kimliğinin ön plana çıkarıldığı, resmiyetten uzak görsel biyografisinin Sümeyye Güney tarafından seslendirilmesi ile başladı. Selbi Büyükyılmaz’ın seslendirdiği “Yüzüm Yağmur Gibi” şiirinden sonra sahneye çıkan Mehmet Şamil “Kanayan” şiirini okudu.
Şiir ile söyleşinin birlikte sunulduğu imza gününde Serhat Ceylan “Yüreğimin Üç Rengi” şiirini, Gülcan Yazan “Yarına Gün Saydığım” şiirini, Umran Adak “Aşkın Gazeli” şiirini, Fatih Yıldırım “Kardan Adam Şiiri”ni, Hasan Ömer Öztürk “Kopuk Gazel” şiirini, Ferdane İnan “Meçhul Gizem” şiirini, Bilal Yavuz ise “Keyif Süren Köpekler” şiirini seslendirdi. “Boş Ders” şiiri okumak üzere sahneye çıkan sekiz yaşındaki oğul Necmeddin Abdullah şölene renk kattı.
Etkinliğin söyleşi bölümlerine katılanların sorularını yanıtlayan Mehmet Şamil, baskısı tükenen Posta Kodu AŞK kitabından söyleşiye katılanlara sahnede imzalayıp hediye etti.
Mehmet Şamil söyleşisine ilk şiiri Hz.Adem’in yazdığını söyleyerek başladı. “Kabil’in Habil’i öldürmesi üzerine Hz. Adem “tegayyerati’l-bilâdü ve men aleyha fevechu’l-arzı muğberrun kabîh; yani ülkeler ve üzerinde yaşayan kimseler değişti. Yeryüzü bu yüzden kırgın ve çirkin” diye bir ifade kullandığı rivayet edilir. O günden beri şiir içimizdedir.”
Söyleşiye katılanların sorduğu bazı sorular ve Mehmet Şamil’in cevapları şöyle:
Vahide Durucan: İçimizdeki şairi nasıl ortaya çıkarabiliriz?
Mehmet Şamil: Bu soru kendi içinde bir ön kabul taşıyor. Demek ki içimizde bir şair var. Ben de sizler gibi düşünüyorum. Bana göre de her insan az ya da çok bir şair kimliğine sahiptir. Şiirin his ile şairin hissetmekle bağı varsa eğer bu salondakilerin az ya da çok şair olduğunu iddia edebilirim. Beğeni düzeylerimiz farklı sadece. Bu da şiirin gücünü ortaya koyuyor. Ne var ki şiirinin alıcı çokluğu ile aynı orantıya sahip değil şairin gücü. İçimizdeki şairi ortaya çıkarabilmek için ana hatlarıyla dengede durmamız lazım. Bu dengeyi kaçırdığınızda aşırı sevinç ve aşırı hüzün gibi uç noktalara çıkarsınız. Şairlik hayatı dengede tutmaya çalışmaktır. Ben şairin böylelikle var olduğuna inanırım.
Barış Tüzüner: Şiirlerinizde eski kelimeler de kullanıyorsunuz. Kelime seçimlerinizde eski kelimelere yer vermenizin sebebi nedir?
Mehmet Şamil: Yaşar Bedri’nin masasına ilk serbest şiirimi bıraktığımda bana sakın dilindeki hece sesini terk etme deyip yırtıp atmıştı şiiri. İmam-hatip lisesinde okumanın ve Kuran okuyor olmanın getirdiği bir ses ritmi var sende demişti. O zamanlar anlayamamıştım bunu. Bize öğretilen dildi bu. Yabancı değildik bu kelimelere. Elbette ki yüzyıllardır kullanılan kelimelerin çağrışım düzeyi ile yeni kelimelerin kapsama alanı farklı olacaktır. Zenginliği hangi kelimede buluyorsam onu kullanıyorum. Eski yeni ya da Arapça Türkçe olduğuna bakmıyorum. Örneğin bunalım kelimesini biliriz ama onun kökü olan bun kelimesinin sıkıntı anlamına geldiğini bilmeyiz. Oysa Türkçe bir kelimedir. Şairin kelime seçiminde serbest olması kelimeleri sahiplenmesi ile alakalı olduğu kanaatindeyim.
Muammer Erbaş: İki sorum olacak benim. Şiirle uğraşan bir kimseyle uğraşmayan bir kimse arasında ne gibi bir fark vardır? Bir de, ilahiyatçı bir şair şiir yazıp diğerleri okumalı mı ya da herkes kendi şiirini mi yazmalıdır?
Mehmet Şamil: Sadece şairler yazmıyor şiiri. Şiir toplumun içinde sürekli yaşayan bir şey. Farkına varanların adını koyuyoruz şair diye. Farkındalık. Örneğin bir sinema filminde geçen bir kare bende bir çağrışım yaptırır ve oradan hareketle o konudaki heybemi taşırır ve sözü söylemenin vakti gelir. Bunu söylüyor olmam başkalarının bunu söyleyemeyecek olduğu anlamını çıkarmaz. Herkes kendi şiirini oluşturmalıdır elbette. Ancak beğeni zemininde şiiri daha güçlü ve daha yeni yapmamız gerekiyor sadece. Günün şartlarınca şiir ritmine ve üslubuna uymak da gerekiyor. Hatta bunu daha ileriye götürmemiz lazım. Asırlar öncesinin şiir formuyla yazacak olduğumuz şiir bugün tutunamayacaktır. İlahiyatçı şair hususunda şunu söyleyebilirim. Lisans hayatım boyunca şiiri çok defa bıraktım, bırakmak istedim. Başarılı olmadım bunda. Şiiri mi tetikliyorum şiir mi beni zorluyor; farkına varamadığım şiir felsefemi oluşturma gayretlerimin zamanıydı bu demler. Şiirden kaçamadım. Bence başarabiliyorsa herkes kendi şiirini yazabilmelidir.
Esma Uzun: Kitabınızın ismi neden Kırk Kanatlı Bahçe?
Mehmet Şamil: Bu soruyu bekliyordum. Kırk Kanatlı Bahçe bir naat şiiri. Şiirin içinde geçen “kırk kanatlı bahçemde gül yangını” mısraından şiire isim olarak verildi. Kırk, peygamberlik yaşıdır. Geleneğimizde kırk rakamının apayrı bir yeri var. Bu yüzden mektup kitabımızda da kırk mektup yer almıştı. Kanat kelimesiyle şiiri kastediyorum. Naat formunda yıllara tekabül ediyor bu. Bahçe de ömrüdür peygamberin. Bende ise kitabı ifade ediyor. Peygamberimize çöl değil bahçe yaraşırdı. Bu yüzden bahçe dedim. O bahçeyi sahiplendik. Mısradan çekip naatımıza başlık seçtik. Şiir dosyamızda da kırk şiir olmasını kurgulayınca onaltı yılda yeşeren bahçemizde kitabın adı ortaya çıktı.
Adem Yılmaz: İlham için özel vakitleriniz ve mekanlarınız var mı? Konu olarak bizler için verimli gördüğünüz alan nedir?
Mehmet Şamil: Eskiden olduğuna inanırdım özel vaktin. Oysa yokmuş. Bir konuda doygunluğa erişmişseniz zamana ve mekana bağlı kalmaksızın şiirinizi söyleyebilirsiniz. Şimdilik böyle ilerliyor şiirim. Verimli alan hususunda ilahiyatçı gençlerin günümüz şiir formunda ayet ve hadis imgelerinden oluşan şiirler yazmaları gerektiğine inanıyorum.
Zehra Aydoğdu: Bir böceğin nereye gittiğini merak etmek şairlik; böceğin sırtına kalemle vurmak şiirdir şeklinde tanımlıyor bir şair şiirini. Siz neyin izini sürdünüz de en çok, hepimizin her gün gördüklerinden şiir ürettiniz? Merakın mı, sevginin mi, hoşgörünün mü, muhabbetin mi? Bunlar bir terennüm mü?
Mehmet Şamil: Cevabı zor değil. Şiirden önce çok suskun bir kimliğim vardı. Konuşmazdım. İçimde birikirmiş her şey. Onaltı yaşıma kadar şiirle herhangi bir bağımın olduğunu hatırlamıyorum. Ben de yazabilirim diyen yarışmacı kimliğim getirdi beni buraya. Bazı şairler vardır, ilk yazdığı şiirle son yazdığı şiir arasında fark yoktur ve hepsi iyidir. Bu şairleri üstat kabul ederiz. Kimi şairler vardır şiiri hep orta düzeydedir. Geliştiremez şiirini. Bir de çok kötü şiirlerle başlayıp iyi şiirlere doğru sürekli gelişen şairler vardır. Bu kategoride verdiğimiz emekler oldu ve bunun da meyvesini gördük şüphesiz.
Bilal Yalın: Şair olmak istediğinizde nasıl bir yöntem izlediniz. Kendinizi geliştirmek için neler yaptınız?
Mehmet Şamil: İnanın, aynı yolu yürümek isterseniz şunu söyleyebilirim. İntihar etme! Düşersin. Sizi kimlerin neden alkışladığını bilemeyeceksiniz. Bu nedenle bir konuda yazdığınız şiire bir daha dönmeyeceğinizi varsayarak yazmalısınız. Evet bunu önerebilirim.
Fatma Tombalak: Şiir okumayı seven ve yazmaya gönül veren gençlere kimleri okumalarını tavsiye ediyorsunuz?
Mehmet Şamil: Okuduğunuz şiirler yazacak olduklarınızı şiir gücü açısından etkileyecektir. Bu nedenle usta kalemlerin şiirlerini okumanızı öneriyorum. Basit şeyler okursanız basit yazarsınız. Zirvelerden başlamak gerekiyor. Hedefiniz büyük olmalı; bir dersi dersin hocasından dinlemek ile öğrenciden dinlemek arasında fark vardır çünkü.
Ümit Akın: Hayatta olmayan bir şairin şiirine vakıf olabilmek için şairin dünyasına vakıf olmak gerektiği söyleniyor. Çok şükür aramızdasınız. Sorum şu olacak. Şiirleriniz yaşanmadan yazılacak gibi durmuyor. İlk şiirini nasıl yazdınız?
Mehmet Şamil: Dinleyici olarak bulunduğum Mehmet Âkif şiirlerini güzel okuma yarışması vardı lisede. İlk üç ödülü kız öğrenciler aldığını gördüm. Bunu kabullenemedim. O gece ilk şiirimi yazdım. Gerisi çorap söküğü gibi geldi.
Bilal Yavuz: Sizin kısaca şiir tanımınız nedir?
Mehmet Şamil: Şiirin düşüncenin kristalize olmuş hâli olduğunu düşünüyorum.
Serdar Gün: Evlendikten sonra şiir yazmak daha mı zor oluyor?
Mehmet Şamil: Benim için oluyor evet. Çünkü eşim Rabia Gelincik de şiirle ilgileniyor. Onda ne var. Ben de yazarım diyebiliyor. (gülüşmeler)
İsmail Gür: Şiirinizi yazmak için ertelediğiniz oluyor mu?
Mehmet Şamil: Şiirin sadakasını vermek lazım. Kalıcılığı yoksa, unutuluyorsa, akla gelen mısraın derinliği yok demektir. O şiirler kendi kendini zaten erteler ve eler. Şiirde bir ilham boyutu bir de işçilik boyutu var. Elbette ki meşguliyetlerimiz şiir işçiliğini erteleyebilme şansını bize veriyor.
İlker Yenen: Elli yıl sonra bir lise öğrencisinin dönem ödevi olduğunuzda sizi hangi şiirinizle bütünleştireceklerini düşünüyorsunuz?
Mehmet Şamil: Çok emek verdiğim İstanbul Şehrengizi şiirimin yarına kalacak en güçlü şiirlerimden biri olduğunu düşünüyorum. Ancak okurun başka şiirlerime farklı düzeylerde ilgilerinin olduğunu görmek açıkçası beni şaşırtmıyor değil. Bunu zaman gösterecek elbette.
İlk olarak İzmir’de düzenlenen Kırk Kanatlı Bahçe şiir dinletisi, söyleşi ve imza günü solmaktan kurtarılmak istenen çiçeklerin şaire takdim edilmesi ile netice buldu. Öğrenciler kitaplarına, şair hocalarından bir imza ve bir mısra düşürdüler.
Hasan Ömer Öztürk, Kırk Kanatlı Bahçe’den toparladı
http://www.dunyabizim.com/manset/9461/mehmet-samil-intihar-etme-dusersin.html