Menderes'le Erdoğan'ın kesiştiği nokta..
09 Mart 2011 Çarşamba
Halime Kökçe'nin "AK Parti ve Kürtler" isimli kitabını zevkle okudum.
Kitap, yazarımızın "ODTÜ Sosyoloji Bölümü"nde yaptığı yüksek lisans tezinin genişletilmiş halidir.
Yazarın hikayesi aslında yakın tarihte yaşadığımız bir dönemin hazin hikayesidir.
Kökçe, 1998'de başladığı yüksek lisans tezini "başörtüsü yasağı" nedeniyle 11 yıl aradan sonra tamamlayabilmiş.
Yasakçılar Kökçe'nin bilimsel çalışmasıyla ilgilenmek yerine başörtüsüyle uğraşmayı yeğ tutmuşlar.
Doktora tezleri yüzünden akademisyenlerin üniversitelerden ihraç edildikleri dönemdir bu.
"28 Şubat" sürecini yaşamasaydık şimdi bu köşede Kökçe'nin doktora tezini konuşuyor olacaktık.
Kaybedilmiş on yılın bilimsel hayatımız açısından da ülkemize nelere mal olduğunu anlatmaya gerek yok.
Maalesef üniversitelerimiz ülkemizin sorunlarıyla ilgili binlerce tezin ortaya çıkmasını sağlamak yerine "başörtüsü jandarmalıkları"na dönüşmüştü.
* * *
Kendisi başörtüsü yasağının mağduru olmuş yazarımız bir başka mağduriyet sorununu bilimsel mercek altına almış..
AK Parti'nin Kürt politikasını oluşturan temel etmenler ile bu politikanın söylem ve eylem boyutlarını tahlil etmiş..
AK Parti'nin bir siyasi aktör olarak içinden geldiği gelenekle birlikte ve o gelenekten ayrıldığı yönleri irdelemiş..
Yazarımız AK Parti'nin Türkiye 'de siyasetin ana mecrasını oluşturan "çevre-merkez" gerilimi ve bu gerilimin siyasetteki dönüştürücü gücünü de analiz etmiş.
Kendi ifadesiyle vardığı sonuç şudur:
"AK Parti çevre-merkez arasındaki açıklıktan beslenen ve bu açıklığın motive ettiği siyasal gücü rasyonalize edebilen bir parti olarak hem kendine meşruiyet zemini temin etti, hem de içinden geldiği İslami kesimin merkeze yaklaşmasını, rasyonel siyasetin sınırlarını tanımasını sağladı."
Yazar araştırmasında Kürt sorununun oluşumunu süreçleriyle ele aldığı için tarihsel ve sosyolojik bir perspektif de sunuyor.
* * *
Kökçe'nin çalışmasında aktardığı bir anekdot, AK Parti ile Demokrat Parti'nin aynı sorun karşısındaki politikaları arasındaki bağıntıyı da gözler önüne seriyor.
Anekdot, Yassıada'da hapsedilen Başbakan Adnan Menderes ile darbeci subaylar arasında geçiyor.
"27 Mayıs" cuntasından Numan Esin, Menderes ile aralarında geçen konuşmayı şöyle aktarmış:
"Yassıada'ya gittik. Ada Komutanı Tarık Bey'e Menderes ile konuşmak istediğimizi söyledik. 'Adamı rahatsız etmeseniz olmaz mı? Çok ürkek' dedi. Ben, 'Hayır, konuşacağız' dedim. Kendisine çeşitli sorular yönelttik. Ben şunu sordum: 'Kürt sorunu, Türkiye'nin en önemli sorunudur. Hükümet olarak ne yapmayı düşünüyordunuz?' Şöyle ilginç bir yanıt verdi: Bizim çözümümüz demokrasiydi. Halka vereceğimiz serbestlikle bu işe bir çözüm geleceği kanaatindeydik. O yönde hareket ettik. Böylece, halkı yönetime ve ülkeye bağlama yolunu seçtik."
Kürt meselesinin çözümünde Demokrat Parti'yi AK Parti'ye bağlayan çizgi Başbakan Erdoğan'ın şu sözleriyle ifadesini buluyor:
"Büyük devlet, hatalarıyla yüzleşebilen devlettir. Geçmişte idari ve siyasi hatalar yapılmıştır, bunlar yok sayılamaz. Kürt sorunu sadece bölgenin değil tüm Türkiye'nin sorunudur. Benim de sorunumdur.. Kürt sorunu ne olacak, nasıl çözülecek? Anayasal düzen, toplumsal bütünlük içinde daha çok hukuk, daha çok demokrasi ve daha çok refahla çözülecek."
Ülke meseleleriyle ilgilenen okurlarımız bu kitabı muhakkak okumalılar.