Nermin Tenekeci ile ilk kitabı 'Yoksa'yı konuştuk

Nermin Tenekeci ile ilk kitabı

Yoksa adlı ilk kitabı, Okur Kitaplığı tarafından yayınlanan Nermin Tenekeci şimdiden dikkatleri üzerine çekiyor.


1 Aralık 2010

 

 

Söyleşi: Yılmaz Yılmaz

 

Hikâyeleri başta Dergâh dergisi olmak üzere, Kırkayak, Huruç, Hece, Kafdağı ve Düşeyazmak dergilerinde yayımlandı. Hikâye kitabı Yoksa, Okur Kitaplığı tarafından yayınlandı.

 

Nermin Tenekeci hakkında öykücü Cihan Aktaş şöyle diyor: Şehir hayatında tutunmaya çalışan işçi kızlar, gurbetçiler, lümpen delikanlılar, sekreterler, define avcıları, temizlikçi kadınlar, işsiz delikanlılar, hayallerinin peşinden sürüklenirken parçalanan işsiz genç adamlar, davasına uzak düşmüş eski devrimci işadamları… Karakterler sıkıntılı, sorunlu, bununla birlikte masumiyetlerine inanç duyan, güçlerini de buradan alan insanlar. Kimileri de sanki kötü olmak istememiş, hasbelkader kötülüğe bulaşmışlar. Yazar kahramanlarını öylesine konuşturuyor ki okuyucu onlarla kolaylıkla empati kuruyor, en büyük hatalarının bile sebeplerini anlamaya hazır bir duyguyla yüklenmiş olarak.

 

Nermin Tenekeci ile kitabını, yazmayı, okumayı konuştuk.

 

Sizi tanıyabilir miyiz?

 

1971’de İstanbul’da doğdum. Aslen Kastamonu/Taşköprülüyüm. Aslen nereli olursanız olun, doğup büyüdüğünüz şehir yazdıklarınıza, yaşantınıza işliyor ister istemez. Bu minvalde İstanbul’un hususi bir yeri var yazdıklarım açısından.

 

Epeydir hikâyeye mesai harcıyorum ama hikâyelerin olgunlaşıp “tamam” denilen noktaya ermesi hayli zaman alıyor. Yoksa da bu süreçten kendi payına düşeni aldı.

 

İlk kitapların yayınlanması zor olur, derler. İlk kitabınızın yayın aşamasını anlatabilir misiniz?

 

Genel anlamda, -hele de edebiyat metinleri için- “ilk” kitaplar yayıncıları düşündürüyor hakikaten. Tabiri caizse, biraz da bu işin kuralı gereği bir piyasa kaygısı güdülüyor ister istemez. Bunlar işin tuzu biberi. Yayınevlerinin kendi yayın ilkeleri, prensipleri, kimi zaman ideolojileri vs. kaygılar da bu süreçte devreye giriyor haklı olarak. Bazen bir kitap yayınlanmaya değer bulunsa bile bu prensipler gereği yayınlanmayabiliyor. İşin dosya sahibi için asıl can sıkıcı tarafı ise, gönderilen dosyanın (ya da size verilen bir taahhüdün) üzerinden altı aya yakın bir süre geçmesine rağmen size olumlu-olumsuz herhangi bir geri dönüşüm yapılmayışı. Ya da gönderdiğiniz dosyanın bir şekilde kaybolduğunu öğrenmeniz. Karar vericilerin arasında yaşanan irtibatsızlıklar buna neden olabiliyor bazen ama dediğim gibi bunlar işin tuzu biberi, olmazsa olmazları bir yerde.

 

Yoksa da bu süreçten başka ilk kitaplar gibi az çok nasiplendi. Yeri gelmişken burada Okur Kitaplığı’nı ve yayın yönetmeni Ünsal Ünlü’yü anmak gerekir; henüz iki yıllık bir yayınevi olmasına rağmen gösterdikleri cesaret ve kitabın yayınlanma sürecinde gösterdikleri nezaket ve anlayış için.

 

Edebiyat, okumak, yazmak bu kadar hayati mi? Hayatı kuşatıcı mı? Siz neden yazıyorsunuz?

 

Kimine göre öyle, kimine göre değil. İnsanların kendilerini ve dünyayı algılayışlarına göre değişiyor bu sorunun cevabı. Kendi adıma, “Yazmasaydım yaşayamazdım” diyebileceğim bir haletiruhiye içinde değilim. Yazı, hayatımı kuşatmıyor ama kuşatılmış hayatımı bir nebze sakinleştiriyor, ferahlatıyor belki.

 

Dergilerle aranız nasıl? Hangi dergileri takip ediyorsunuz?

 

Bu noktada, düzenli bir takip alışkanlığım yok; biraz abur cubur bir okuma vaziyeti söz konusu yani. Başka bir konuşmada Heceöykü, Dergâh, İkindi Yağmuru ve başka birkaç dergiyi saymıştım.

 

Genç yazarlara, yazmaya yeni başlayanlara neler önerirsiniz?

 

Doğrusu, tavsiyelerde bulunacak bir konumda değilim. Bunun için en azından birkaç kitaba imza atmak, epeyce mürekkep yalamış olmak gerekir. Ne de böyle bir yapıya sahibim açıkçası.

 

Önce hangi yazarlar okunmalı?

 

Bir üstteki cevapla bağlantılı olarak şunu söyleyebilirim belki: okumalarda günümüzden geçmişe değil de geçmişten günümüze uzanan bir seyir takip etmek, kendi duracağınız yeri tayin etmek, görmek için hayli yarar sağlıyor. Bir de –her ne kadar ben bunu çok fazla beceremesem de- bir yazarı külliyat olarak okumak hayli verimli oluyor.

 

Son zamanlarda öyküye ilgi arttı demek mümkün mü? Öykücülüğümüzün gidişatından memnun musunuz?

 

İlgi her zaman var sanırım ama bu bazen medyada öne çıkıyor bazen çıkmıyor. Bazen roman medyada hayli öne çıkıyor, bazen başka bir tür. Bazen de öykünün hamle yaptığına dair haberler okuyoruz. Bilemiyorum doğrusu.

 

Şu sıralar nelerle ilgileniyorsunuz, neler yapıyorsunuz? Yeni kitap çalışması ya da projeler var mı?

 

Günde (yolda, trafikte harcadığım vakitle birlikte) on-on bir saati aşkın vakit geçirdiğim bir işte çalışıyorum. Bu hemen bütün vaktimi kaplıyor. 

 

Yayınlanmaya değer bulduğum bir dosya oluştuğunda yayınlamak isterim tabii ama henüz heybemde birikenler bu minvalde değil. Zor ve az yazan biriyim. Zaman ne gösterecek henüz ben de bilmiyorum inanın.

 

http://www.on5yirmi5.com/genc/content.aspx?c=26865