Rüya ve deneyimlerimizi paylaşmaktır iyilik

Rüya ve deneyimlerimizi paylaşmaktır iyilik

8 Mayıs 2010 Cumartesi

 

Ümit Aktaş, Adem’den sonra yayınlanan ikinci romanı Rüya ile bir kere daha edebiyat gündeminde yerini aldı. Adem’deki şairane ve ustalıklı anlatımı, Rüya’da daha yetkin bir anlatıma evriliyor. Ümit Aktaş’la Rüya’sını konuştuk

 

ADİL VAROL

• İkinci romanınız olduğu için sorayım; birinci romanınız Adem’in neresinde duruyor Rüya?

Adem’de, her ne kadar ‘peygamber’ olan Adem (a.s.)’e göndermeler varsa da, sonuçta sembollerle yüklü ve bir anlamda,  tarihsel ve mekansal kayıtlardan sıyrılmış olan hepimize dair bir öyküydü.  Bu anlamda Adem’in öyküsü tüm insanlığın öyküsüdür. Benzer sembolizm Rüya’da da sürdürülmekte. Ama burada daha günümüze ait bir dekor tercih edilmiş bulunmakta. Öte yandan Romeo ve Juliet ile Leyla ve Mecnun gibi, bir anlamda doğunun ve batının sembol aşk öykülerini de kendisine temel alan bir anlatı olarak Rüya, ademoğlunun en sahici duyarlıklarından biri olan aşk ekseninde, kendi iç hesaplaşmalarım kadar toplumla olan hesaplaşmalar ve kuşaklar arasındaki çatışmalar, idealler ve düş kırıklıklarından da söz etmekte.

• Romanınızda ‘Oyunun tüm kurbanlarına...’ ithafı var. Şüphesiz, romanı okuyanların çoğu belki bu ithafı anlamlandırabileceklerdir ama neden oyun ve neden kurbanlar?

Aslında bu, hayatı bir oyun olarak anlayanlar kadar,  Romeo ve Juliet ile Leyla ve Mecnun’a da göndermelerde bulunan bir girizgâh. Hayat bir oyun değil elbet. Ama onun içerisinde kimi oyunların ve bu oyunların kurbanlarının bulunduğu da bir gerçek. Mesela çocuklar oyunların içerisinde kurarlar hayatı ve orada anlamlandırmaya çalışırlar. Büyükler dünyasında da süregider bu oyun tutkusu. Oyunlarla hayata oylumlar açılır; orada belki anlamlar da oluşturulur. Elbet çok da masum değildir bunlar. Hatta kimileyin oldukça zalimleşebilirler de. Bir iktidar çatışması içerisine de çekilebilirler. O zaman ise, aşk kadar iman da yozlaşarak kendi asli mecrasından uzaklara düşebilir. İçten ve saf olanlar ise, bu basit sapmaları göremedikleri için birer kurban haline gelir ya da kurban kılınabilirler.

• Bir açıklama ile başlıyor anlatı ve bir rüya ile devam ediyor. Sembolik bir dile yaslansanız da gerçekçi bir anlatım yolunu tercih ediyorsunuz. Bu kadar çok metafor içinde nasıl bir gerçeklik bu?

Aslında semboller, insanlar açısından, nesnel gerçekliklerden daha da gerçek ve açıklayıcıdır. İnsan kendi dünyasını bu semboller etrafında kurar ve anlatır. Yoksa somut nesnelerle değil. Hayatın anlamı bizim kendi zihin dünyamızda oluşan bir şeydir. Dolayısıyla hayatın gerçekliği de bu zihinsel dünyada, iç çatışmalar, anlatılar ve hesaplaşmalardadır. Ben de daha çok bu iç hesaplaşmalar etrafında kurguladım anlatıyı. Hatta çoğu zaman anlatanın kim olduğunun bile kaybolduğu bir anlam genişlemesiyle, tüm tarafların katıldığı bir içsel mekâna götürmeye çalıştım anlatımı. Öyle ki orada anlatılan artık semboller üzerinden bir insanlık halidir. Hatta kahramanların isimler bile bu sembolizmle ilgilidir. Çünkü insanın adı, aslında o neyse odur. Hayatımız içerisinde de öyle yer alır. Ozan, Rüya, Gül, Müdür gibi.

• Anlatımınızda Aşk temel izlek olsa da varoluşsal bir kaygı  dikkat çekiyor. Bu anlamda, roman karakterlerinden Gül ve Rüya’nın ortak noktaları nelerdir?

Gül, zaten ‘gül’ sembolünü dile getirir. O, hayatımıza kattığı güzelliğin bile farkında olmadan açan, asude ve umursuz bir varlıktır. Rüya ise, düşlediğimiz ama bir ‘rüya’ olduğu için uyandığımızda yitireceğimiz biridir. O nedenle de ona hiçbir zaman erişemeyiz, onu elimizin altında tutamayız. Onlar için bizim aşkımızın bir önemi yoktur. Zaten bu aşk, olsa olsa sadece bize aittir.  Üstelik hayatımızı da sahicileştiren işte bu aşk gibi ya da devrim ve iman gibi kendimizi içinde bulduğumuz, başımıza gelen veya yoluna koyulduğumuz, uğruna kendimizi feda ettiğimiz olaylar, durumlardır. Ki, hayat orada asla görmezlikten gelemeyeceğimiz bir kararlılıktadır ve bizden de bir karar bekler; bir tercihte bulunmamızı ve kendiliğimizi seçmemizi bize dayatır. Oralar işte hakikate temas noktaları olarak hayatımızı altüst eder ve bize sahici bir varolma şansı ve imkânı bahşeder.

• Rüya’dan sonra nasıl bir hazırlığınız var? Okurlarınız bir uyanışa tanıklık edebilirler mi?

Evet! Yeni bir düşüş, ya da yeni bir arayış öyküsü. Ama rüya’dan her uyandığımızda, kendimizi yeni bir rüya içerisinde buluruz. Tutkularının peşinde koşan, rüyaları olan ve bu rüyalara ihanet etmeyenler için arayışlar kadar düşüşlerin de sonu gelmeyecektir çünkü. Buldum diyen, putlaştıracaktır hakikati ya da sıradan, ham bir gerçekçi olarak tüketecektir hayatını. Oysa mümin olan sürekli bir seferde, bir seyri sülûk hali içerisindedir. Hakikate ne kadar yaklaşsak da, ona ulaşamayız. Onu sadece sembolleştirerek anlamaya ve anlatmaya çalışabiliriz. Birbirimize yapabileceğimiz yegâne iyilik de budur: deneyimlerimizi ve rüyalarımızı paylaşmak.

http://www.stargazete.com/kitap/ruya-ve-deneyimlerimizi-paylasmaktir-iyilik-haber-260626.htm