Rüzgarlı bir konak aklım!
Cevat Akkanat, sevdalısına Hayat Memat meselesi Edebiyat’ı anlatıyor…
26 Mayıs 2010
Edebiyat Hayat-Memat, Cevat Akkanat'ın çoğunluğu Milli Gazete’de, bir kısmı da Sühan dergisinde yayımlanan yazılarından oluşan bir eser…” ebedî bir aşka, hep ona, hep ona.” dizesiyle başlayan 45 yazılık bir serüven… Sanatçı şahsiyeti ile başlayan bu serüvende yazar; Sanatı ve onun bir dalı olan Edebiyatı, şahsî bir nitelik taşıyan bir obje olarak idraklerimize sunuyor. Hayat sürüp giderken, en güzel şekilde yaratılan insanın göz önünde bulunduracağı tercihlerle alacağı tavırlarla kimliğini belirleyeceğini belirten yazara göre “Bir insanı belirleyen, tanımlayan kendi tercihleridir.Kısaca Sanat şahsî ve kişiseldir.”
Yazar ilk olarak sanatçıya ‘münferit’ vasfını olumlu bir sıfat olarak ekleyerek orijinal bir tavır belirliyor. Münferit vasfını kazanan sanatçı; şahıs özelliği kazandığı ve beşerilikten insanîliğe yükseldiği için haysiyetli ve muhterem olmaktadırlar ki asırlardır sanata ve sanatçıya böyle bir yaklaşım sergilenmemiştir. Yazara göre sanatçı artık” hakk, hayr, sabr, adalet gibi dinamik kavramların mühim bir taşıyıcısıdır.
Edebiyatı dil meselesi olarak gören ve onu bir ‘lisanî’ bir ‘amaç’a indirgeyen kimseler elbette sanatı bir oyundan ibaret göreceklerdir. Oyysaki Müslüman bir yazar, edebiyata, insanı şerefli bir varlık olarak gören dinin ‘mümin’i olarak farklı bir tavırla yaklaşır. Bu tavır, edebiyatın ‘öz’üne, yani ‘edebî’liğe, ‘ahlakî’liğe bağlı bir tavırdır
Yazara göre hayatta olduğu gibi sanatta da ezelî bir çatışma vardır: Bu çatışmada, muvafık olanın hamlesini ‘mücâhede’ (savaşma); diğerininkini ise ‘mücâdele’ (çekişme) olarak adlandırmak daha doğru olur. Müslüman bir yazar, hayatın her anını bir bütün olarak algılarken, fiil ve amellerini, hikmetli emirler rehberliğinde ikâme eder. Kalemini ‘kelime oyun’larıyla süsleyen bâtıl cedelleşme erinin ise tek derdi şaşırtıcı bir ‘katakulli’dir, tuzaktır.
Müslüman bir yazara göre sanat, ahlâka hizmet ettiği müddetçe faydalıdır. Yazar kendisini ve kendi gibi düşünenleri bir uyarıcı gibi görmektedir.Zira “edebiyatı ‘oyun’a indirgeyen, ardından, her duruma ve şarta farklı şerbet ikram eden ‘oyun’cu bir ‘güruh’la karşı karşıyayız”dır.
Zaman zaman yazılarını ayetlerle destekleyen yazar, geçmişteki birçok edebiyatçı ve yazardan da çarpıcı örnekler vermeyi ihmal etmez.
“Burada Seyranî’ye de uzanalım: Bir üstada olsam çırak / Bir olurdu yakın ırak” demişliği var çünkü.
Bazen bizi tarihte bir yolculuğa çıkaran yazar bir anda sözü günümüze getirerek mesajını ustalıkla veriyor. Bunu yaparken de iyi bir gözlemci olduğunu hissettiriyor.
“Gazete ve dergiler zaman içinde ‘üstad’ların güdümündeki edebiyat çetelerinin yuvası haline geliyor,Sahici yetenekliler bir süre geri plânda kalacağından, edebiyat sekteye uğramayacak mıdır?”
Sorumluluk şuuruyla ince tespitler yapmayı ihmal etmeyen yazar dikkat çekici çözümler de sunmaktadır.
“Sürümdeki Türk şiirinin önemli sıkıntılarından birisi “sekrân” müteşairlerin elinden çıkmış olması mıdır? Öncelikle sorudaki kavramlaştırma hatasını düzeltirim. Müteşairden bahsediliyorsa, şiirden dem vurulamaz. Sanırım burada şiirden kasıt manzume olmak gerektir.İsfehâni, “sekr”in bir başka karşılığına Kur’an’dan örnek verir: “Ölüm sekerâtı/sarhoşluğu geldi.” (Kâf-19). Muhammed Esed bu “sekr”i “kâbus” olarak adlandırır.
“Kötü Şair Dilekçesi”nde modern şiirden alıntılar yaparak çiçekten çiçeğe konan arı misali güzelleğin peşinde olduğunu bize gösteriyor. “Ağzım var gözlerim var / Rüzgârlı bir konak gibi uğuldayan aklım / İsterseniz yüreğimin / Fotokopisini almanıza bile izin verebilirim / Yeter ki tarihe geçsin adım / İki üç harfini atsanız da olur / Sizden biricik / İstirhâmım budur /
Yer yer çocukluk anılarından da bahsederek göndermelerde bulunmayı da ihmal etmez.
“Şiire meraklı birkaç arkadaşla birlikte, oturup her birerimiz sırayla ve alt alta, birer cümle yazar, ortaya çıkan metne şiir adını verirdik. Fakat o zamanlar hepimiz çocuk yaştaydık. Çocukluk çağına yakışabilir bir durumdu bu.”
Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlikten Cahit Sıtkı”nın Sıdkı'ya, 28 Şubat'tan Taşrada düğün hazırlıklarına, Üç Süleyman'dan Milli Aydın tipine, Fransız kalmaktan Ateşin Türkle İmtihanı'na kadar hayatın pek çok alanına ustaca değinen yazarın her biri farklı bakış açısıyla yazılmış 45 yazılık bu serüven bize unuttuğunuz nice ayrıntıyı ve zenginliğimizi hatırlatmaya aday görünüyor.
Osman Nuri Hoşdoğru
HaberKültür.Net
http://www.haberkultur.net/haberoku-1734-Ruzgarli_bir_konak_aklim.html