‘Sessiz Bir Hücum Taslağı’ olarak şiir!
21 Ekim 2011 Cuma
‘İnsanı Aşan Kan’ Mustafa Celep’in dikkate değer bir şiir kitabı
‘İnsanı Aşan Kan’, gırtlağımda derin bir sessizliği çoğaltarak yankısını buldu. ‘Reel politik’ kavramının modern dünya üzerinde işgal ettiği alan, bu yönüyle şiirin satıh üstü çizgiyi derinleştirmeyi başarıp başaramamasıyla çok yakından ilintili bir ayrıntı barındırmaktadır. Yoğun metaforlar arasında duraksadığım zamanlarda ise, ‘gerçek’ kavramını şiir içinde biçimden çok anlam itibarıyla düşündüm. Evet, bobstillik çağında uzun uzadıya mısralara dökülen sancılı bir süreç yaşadı şiir iklimi. Toplumsal travmalar eşliğinde, devrim şarkıları arasında soluklanan ve aşk tadında bir eylem biçimi olarak şiir, kaderimizi zorlayan bungun bir isyan biçimi olmuştu. Bu bungunluğu yaşı kırkları, ellileri sürenler bir nebze de olsa tanıdık karşılayacaklardır; altmış sekiz tecrübesinin ardından, Sovyetler Birliği’nin dağılması, Berlin duvarının yıkılması, liberalizmin zaferi ve çok kutuplu bir dünya sistemi içinde, yeni dünya düzeninin hayatiyet bulma çabaları… Şiirin konumu, konu ve yapı itibarıyla anılan olaylar silsilesi içerisinde, insanın durağanlığını kaldıracak cinsten bir letafete teşne değildir. İzahatı mümkün karanlık henüz dağılmamış, dahası izmlerin berbat ettiği hayatlar, şizofren, paranoyak halleriyle romanların, öykülerin kanatları altında darbeler kuşağı olarak yorgunluğun resmi tam olarak çekilememiştir.
Ete kemiğe bürünmüş şiir
Mustafa Celep, şiirin künhüne vakıf sesiyle, bunalımlı bir çağın bilinçaltına doğru bir avaz ortaya koyup sessiz ve barışık olan düzen anlayışını sorgularken kanın insanı niçin aştığı sorusuna cevap aramaktadır. Açıkçası, küçük burjuva alışkanlıklarıyla birlikte, şiirde bir ses olamamış müteşairleri elinizin tersiyle itmek için bu kitabı yeniden ve yeniden okuyabilirsiniz. Bunun için birden fazla sebebiniz olabilir; karanlık bir çağın yenik bir savaşçısı olmaya direnen kadim Selahattin hikâyatında Kudüs yeniden fethedilmelidir. Devlet otoritesini insan psikolojisinden ayrı tutmayan sözde kişisel gelişimcilere şamar atılmalıdır. ‘İnsanı Aşan Kan’, toplum gerçeğinde yükselen özentisiz, halkın devşirmesiz düşlerine sarahatle sahip çıkan orijinal bir şairin ikinci kitabı olarak değil, yarına ses vereceğinden şüphe duyulmaması gereken bir düşüncenin ete kemiğe bürünmüş hali olarak okunmalı ve değerlendirilmelidir.
Türkiye’nin şiirle başı belada ise şayet, bu, niteliksizliğe bel bağlayan küstah burjuva alışkanlıklarının eleştirilmemiş olması dolayısıyladır. ‘Sessiz bir hücum taslağı’ olarak sanat pratiğini topluma yansıtmayan ve fakat adı bir şekilde komprodorların, burjuvaların sofralarında şaire çıkmış zevat için mesele şiir değildir zaten. Çünkü onlar, tünedikleri rahatlığın hakkını gasbeden fistan giymişler olarak, düzenin aldatıcı seyirliğinde kendilerine hayal sahnesinde çoktan yer bulmuş olanlardır. Savaşların, katliamların, zorbalıkların, zulümlerin, açlığın kaskatı gerçeği karşısında, kişisel bunalımlarını, yumuşak taraflarını, boyalı hayallerini fazlasıyla önemsemektedirler.
Yirmi dört şiir
Tedirgin bir ruhun, özenli dilini okuyacaksınız ‘İnsanı Aşan Kan’da. Şiir hakkında mülahaza serdedenlerin özenli bir ruh ve tedirgin bir dil bulacakları yirmi dört şiir arasında Mustafa Celep, babasına duyduğu güveninin kişisel serüvenine dair örgütlü bir imge damarı yakalıyor. Yeterince sesini yükselten şair için insan, kadim geleneklerle çevrilmiş ve fakat artık tarumar olmaya yüz tutmuş işgal toprağıdır. Oğul artık işgal altındadır. Şairi bu yoğun işgalden kurtaracak biricik kahraman babadır. Fakat umut Allah’tadır şüphesiz. Umut süreğen bir sesle yaklaşmaktadır insanın ruhuna. Belki de bu yüzden tedirgindir Celep.
İnancını yitirmeden sürüklenen bir gölge taşımaktadır şair. Yirmi dört şiirde yaşadığı coşkuyu, yücelttiği onurlu kavgayı bütün geçmişin hesabını yaparken yeniden ayaklandırmanın ve ‘patlayan tomurcuğun hengâmesi’ içindedir. Üleştirilen dünyaya set çeker ve buruşuk efendilerin maddi saltanatını azarlayarak girer aşktan içeri: “Sen benim demirden sözlerimi işitmedin daha, / Sen şimdi ne diyorsun sarsılıyor musun? / Mutluluk birden zehre dönüşebilir ama, / Köhnemiş döşeklerden sıyrılıp akarak hayata / İnsan durup bağırmalı bu çağa / Öyleyse tükenin tükenecekseniz! / Aletler! Eşyalar! Makineler!”
Öfkenin şiiri
‘İnsanı Aşan Kan’, öfkeyi yalın haliyle Mustafa Celep’in şiirlerinde görünür kılıyor. Öfkeyi, kutsanmış öfkeyi Ömer güzelliğinde seyre çekiyor okuru. Şiirin derin sularında popülizme hiç de göz kırpmayan şair, tavır adamı olarak insanı köleleştiren sistemlere okunacak bir meydan olduğunu bir kez daha hatırlatıyor.
Şiir bilgisi ve şiirin tekniğine dair çeşitli zamanlarda yazdıklarıyla ile önemli bir çalışmaya imza atan Mustafa Celep, klasik hafızlar zümresinden olmadığını klasiğin dışında bir çalışma ortaya koyarken övgüyü fazlasıyla hak ediyor.
Arif Akçalı dikkat çekti
http://www.dunyabizim.com/index.php?aType=haber&ArticleID=7722