Sâlik Yola Düşünce / Yılmaz Yılmaz
Sâlik Yola Düşünce / Yılmaz Yılmaz
Yılmaz Yılmaz’ın ilk kitabı. On beş ayrı öykünün iki kapak arasında toplandığı “ilk heyecan” niteliği taşıyan ve devamının gelmesini en kalbî duygularla istediğim son derece hoş bir kitap. Öykü konusunda yorum yapma yetkisini kendimde bulmadığım için, yalnızca görsel özelliklerine dair birkaç notumu paylaşmak istiyorum. Açıklama ihtiyacı hissediyorum; kendimde bulamadığım bu yetkiyi, bu tarihe kadar on civarı öykü kitabı okumuş olduğuma bağlayarak samimi bir itirafta bulunabilirim…
Okur Kitaplığı… Anlaşılıyor ki; bu yayın kuruluşundan çıkan kitapların hemen hemen hepsi veya tamamı, aynı kalıp tasarım üzerine farklı işlemeler yapılıp resimler yerleştirilerek kapak hazırlıyor. Bu durum, yayınevince bir prensiptir ve görsel disiplin adına önemli ve yararlı bir davranıştır fikrimce. Okuyucu kitapçıdan içeriye girdiğinde, satış görevlisinin haricinde bir de bu kitaplar “hoş geldiniz” diyecektir bulunduğu raftan okuyucuya. Ekran ve baskı tasarımı konusunda -hastalık boyutuna ulaşmış titizliğimden dolayı- bazen istemeyerek olsa da tasarımcıyı inciten fikirler belirten bir “kıymetsiz kişi” olarak, bu klasikleşmişliğin haricinde kapak tasarımlarını da yüzde yüz bir samimiyetle “fevkalâde” bulduğumu söyleyebilirim…
Kitaplar vardır; çocuk kitaplarıdır ve fontu Verdana gibi en kolay okunabilen fonttur ve 24 puntoya kadar büyük olabilir. Bazen daha büyük veya daha küçük... Kitaplar vardır; dua kitabıdır örneğin. 18 puntodur ortalama. Hani dua etmek ihtiyacı daha çok ileri yaşlardaki insanımızda hâsıl olur ya nedense; gözler çok “fark etmemektedir” de bundandır büyüklük konusundaki standart üstülüğü… Kitaplar vardır; renkli renklidir, ya yemek kitabı ya herhangi bir sınava hazırlık kitabı ya da şifalı bitkiler kitabıdır. Birinci hamurdur kâğıdı üstelik, çok mecbur kalmadıkça elime dahi alamadığım. Israrlı bir Arial hâkimiyeti söz konusudur bu kitaplarda ve 12-14 arası değişir fontları… Velhâsıl, bir de “bir sâlik” düşmüştür yola. İnşallah daim bu yolda olur… Times New Roman’ı tahttan indirecek bir font ile sergilemiştir kendini. Muhtemelen Garamond’dur adı. Binlerce font çeşidi var; yanlış da olabilir tespitim. Ancak, serde biraz matbaacılık olunca ve biraz da “kendi imkânımla bir şeyler yapma” hayâlini ve çabasını zaman zaman yaşayınca, çoğu kimsenin “saçmaladığımı düşünebileceği” bu özgün metni sunmaktan da ar etmiyorum… Tebessüm etmenize sebep olacak belki ama bir de çoğu kitaba kapak yapılırken dikkat edilmeyen bir durum var: Kitabın ön yüzü üste gelecek haliyle durduğunda, kitaba yandan bakıldığında sırt kısmındaki yazılar ters durmuyor. Kitaplığınızda üst üste duran herhangi bir kitabı yahut kitapları, durduğu hâliyle kontrol ediniz; “hasta olduğumu” düşünseniz de hak vereceksiniz… Özetle; font ve punto seçimini de yine yüzde yüz bir samimiyetle “kusursuz” olarak görüyorum, kusur aramak gibi bir niyetimin olmadığını hatırlatarak…
Kargo poşetinden çıkarır çıkarmaz orta sayfalardan birini açıp sağ elimi yapraklarının arasında sıkıştırdığım bu kitabın kâğıdı hakkında yorum yapmak istemiyorum. Yalnız şunu belirtmek istiyorum: Bir insan kirlenmiş ellerini sabun ve su ile neden buluşturuyor ise, çıplak ayakla toprakta yürürken bir insan, ne umuyor ise o topraktan, içtiği “kıtlama usûlü” çaydan ağzında şeker kalan “Dadaş emice” neden bir çay daha istiyor ise “Di haydiii!” diye haykırarak isteğinin hemen ardından, ben de bu heves ve bu refleks ile dokunuyorum bu tür kâğıttan müteşekkil kitaplara… Ahh Enzo’nun yetmiş gramajlık ilk ve son sarışın harikası! Aşığım sana!..
Şu kelimeye kadar okuduğunuz dengesizlik kokan cümlelerime ele avuca gelir bir tespit de eklemek istiyorum tahammülünüze saygı ile. Tam anlamıyla tanışmaya başladığım on dört yaşımdan beri yalnızca “has edebiyat” okuma ve işleme taraftarı oldum hep. Ben bundan haz duydum. Ve gördüm, şahitlik ederim; Sâlik Yola Düşünce has edebiyat kaygısı ile işlenmiş öykülerden vücuda gelmiş bir kitaptır. Dil ustalıkla kullanılmış. Ve kelimeler cümlelerdeki yerlerinden gâyet memnun. Yer yer asâlet kokan eski Türkçe kelimeler ağabeylik ediyor dipdiri ve dupduru bir Türkçe ile örülmüş öykülere. Ve “ihtiyaç duyulan yerlerde” bulunması bir öykü veya roman kitabı için son derece normal olmasına rağmen, nadiren argo hitap ve ünlem kelimeleri karşımıza çıkabiliyor…
Tüm öyküler bir yana; ancak “Az kullanılmış temiz bir kalp satılıktır” başlıklı öyküde, ilk okuduğumda kendimi “algılama özürlü” hissettiğim, ikinci okuduğumda, Yılmaz’ın kaç boyutlu bir derinliğe ulaşarak bu öyküyü kaleme aldığı üzerinde düşüncelere daldığım bu kitabı, cümle öykü severlere “bir okur gözüyle, kalitesine şahitlik ederek” öneririm…
Son not: Kitaptaki son öykünün son paragrafındaki birkaç cümlenin, kitabın editörleri tarafından eklenmişliği veya yazarın sonradan eklemiş olduğu düşüncesindeyim. Kusur mudur bu? Hayır tabi ki… Öykülerin teknik ve bilimsel yönlerine bilgi yetersizliği sebebiyle yorum yapamayacağımı yineleyerek şunu söyleyebilirim ki; öykü yazarı olan bir Türkçe öğretmeni, böylesine kusursuz bir tasarım, anlatım ve dil ile bir kitabı okuyucusuna sunarken, özellikle son cümlelerinde cümleye küçük harf ile başlamış ise arka arkaya dört cümlede, bu cümleler ya ona ait değildir ya da… Öyle işte…
Öykü ustası hocalarımızdan gerçek bir inceleme beklediğim yönündeki ricâm beraberinde; husûsiyetle olmak üzere, akranım olan, ancak edebî açıdan hocam seviyedeki dostum Yılmaz Yılmaz’a ve bu alt perde yazıcığı gözleriyle şu cümleye kadar okşayan ablalara, ağabeylere ve kardeşlere en Derûnî saygı ve sevgilerimle…
Abdulkadir Öğdüm
15.03.2010 Pazartesi, 01:56
http://www.erzurumlu.net/Yazi-1076-abdulkadir-ogdum-salik-yola-dusunce-yilmaz-yilmaz.html