Tantanalı Bir Sabaha Dair
Hikayeci-Yazar Meral Afacan Bayrak, Yılmaz Yılmaz´ın Sabahleyin Bir Tantana kitabına dair izlenimlerini yazdı..
Meral Afacan Bayrak
26-08-2012
Yazar erkeklerin sıkça şikayet ettiği bir durumdur. “Eşim beni desteklemiyor, yardımcı olmuyor, beni anlamıyor.” diye çoğu kez duyarız. Oysa yazı masasını toplayan, yemeğini, çayını pişirip, kotaran onlardır. Yazarın önüne sessizce servis eden, çoluğunu çocuğuna göz kulak olan, vefakâr eşlerin halini kim anlayacak? Okumuyor, yazmıyor bile olsalar eşlerin toparlayıcı, yapıcı, onarıcı özelliklerini atlamamak gerekir. Eşler bizi bütünler.
“Maddi manevi yardımlarıyla her zaman yanımda olan, ondan çaldığım vakitlerle ortaya çıkan bu öyküleri sabırla okuyarak, bana destek olan Eşim için; sevgiyle…” kitabın ilk sayfasında bu notu görünce, Yılmaz Yılmaz’ı takdir ettim. Kolay mıdır bir yazarın yükünü, kahrını çekmek? Değildir elbette. Yazarı ve eşini bir kez daha kutlamadan edemiyorum.
Sabahleyin Bir Tantana, dokuz adet öyküyle okuyucusuna Mart 2012’de Okur Kitaplığı’ndan “merhaba” demiş. Editörlüğünü Güray Süngü yapmış. Öykü kitabının kapağındaki çaydanlık resminden de anlaşılacağı üzere; sabaha, dünyaya, bize aşina öykülerle seslenmektedir yazar. Yılmaz Yılmaz, “Salik Yola Düşünce” adlı ilk öykü kitabından sonra, “Sabahleyin Bir Tantana” ile başarılı bir ivme kazanmıştır.
“Gardiyanın oğlu” na kulak verirken, “ ‘Evde yok’çocuklar” ya da “Tükürük meselesi”ni okurken, günlük hayata, aileye, komşuluklara, karmaşık iş ilişkilerine işaret edilmiş. Öykülerin hayata dönük yüzüyle akıcı bir üslupla okura aktarıldığını gözlemliyoruz. “Sümüklüböcek, İki Hayat Bir Öykü, Bir Ölümün Duyuruluşu, Yalnızlık Zamanında İç Dökmeler, Suç Ve Kaza” bir solukta okunabilecek öykülerdendir.
İşte Sabahleyin Bir Tantana’dan göze çarpan bazı satırlar:
“Babam kadar olamadım ya, ona yanıyorum en çok. O sefil adam, dımdızlak yaşadı. Yaşıyor da. Ben öldüm, öldürüldüm, ama o yaşıyor inadına. Kanaat düşmüyor dilinden, şükür bitmiyor gönlünde, rabıtası sağlam. Ona baba derlermiş koğuşlarda. Bana lanetli…” (Sh.34)
“Bir tabak dil yiyeceğim bugün. Onca sinsi plan, onca yalan ve iftiranın aracısı sen değil misin ey dil? Dilimin şahitliği yalan, gövdemin kapladığı alan hep yalan, bir ben varmışım bu dünyada bir de arabacı. Sanki. Öyleydi sanki. Habil kimdi ki Kabil ben oldum? Habil gibi olmadım, Kabil olmak kaldı geriye.” (Sh.37)
“Söylenen her cümle zehirden bir ok olup vurdu kalbini. Kırık parçalanmış, zavallı ve kimsesiz kalbini. Her duyduğunda bu sözleri, iri kalıbı eridi çöl sıcağına düşmüş kar tanesi gibi. Sesler kimi zaman matkap oldu oydu kulağını… Yüreğini ateşten mengenelere kaptırdığı zamanlarda olduğu gibi acıdı içi, dertlendi, içine çekildi, küçüldü, büzüştü.” (Sh.49)
http://poetikhaber.net/haber.php?isl=oku&id=112