TAŞRALI DAĞ KUŞU
Taşralı dağ kuşu ya da Şahan Çoker’den Hüzün Entarisi
Harun ÖZDEMİR
28 Şubat 2013 Perşembe
Şahan Çoker kimdir, bunu merak eden var mı?
Bir umut uğruna doğup büyüdüğü ocağını terk edip mektep kavgasına girmiş... Ders almış, ders vermiş... Daha çok çay sigara; daha az ekmek ve katıkla beslenmiş... Misyon üstlenmiş, yetmemiş misyonuna yük eklenmiş... Az dermanla uzun mu uzun yol yürümüş...
Anadolu’nun yanık, bir o kadar da kavruk insanı Şahan Çoker.
Hissetiklerini ve yaşadıklarını bizlere damıtmasını becerebilmiş son şiir kitabı Hüzün Entarisi’nde.
Uçurumun yanında adam
Adamın cebinde zaman
Bir kadına dokunur gibi
Şiirler söylüyor
Alfabenin tam ortasından
Belli ki, çok şeyi dert edinmiş. Yaşamın kıyısında dolanıp durmuş uzun süre. Şiirlerinde bunu görmek mümkün. O kadar ki, altından kalkamayacağı kadar büyük dertler edinmiş. Yorulduğu olmuş ama nerede ve ne zaman dinleneceğini de bilmiş!
Hep sorarlar birlikte büyüdük, o şair ben iş adamı oldum. Bu nasıl oldu, anlayamadım. İşte Şahan Çoker örneğinde görüldüğü gibi bu işin nasıl olduğunu ele veren mısralar:
Şimdi söyle alın yazım
Söyle kül dökmezim
Söyle ömür törpüm
Serçe yüreklim
Can yoldaşım
Kan sırdaşım
Gözünde gül saklım
Şair farkı bu olsa gerek. Yorulduğunda kiminle neyi konuşacağını bilir. Yanında olmasa da o hep sevgilisiyle beraberdir. Hiç olmadık zamanda sözü ve eylemi kesiverir, döner sevgili ile derin sohbetlere dalar. Çevresinde olup bitenlerden bir an için kopar ve bayağı da uzaklaşır. Çünkü sevgiliyle birlikte olma vakti gelmiş çatmıştır:
Belli ki sohbetin uzamasından yanadır ve bunu şöyle ifade eder;
Kaç kanat çırpımı bu gökyüzü
Hangi yağmur bizden daha mavi
Şehir meydanına İsa gibi
Gönlümüzden çakan kim bizi
Sohbet derinleşir ve İsa da sohbete konuk edilir. Bu sohbete sevgili bedenen mi yoksa şahs-i manevisiyle mi katılmıştır o da pek belli değildir. Dizelerden anladığımıza göre şair, eşref saatindedir ve sohbeti iyiden iyiye derinleştirerek tarihsel bir kimliğe bürünüvermiştir:
Biliyorlar ki adını Hüseyin’in yanına yazacaklar
Kerbela’da ona aşkı anlatacaklar
Sevgili Çoker büyük aşklara adanmış bir hayata talip olduğunu;
Büyük aşklar için büyük ayrılıklar, kitabında belki
Benim de adım geçecektir şimdi
Yüzyirmidörtbin şahidi var aşkın
Sırrına yalvarıyorum dizeleriyle açık eder. Elde arzuhal, kapıya dayanır ve parolayı fısıldar;
Lailaheillallah diye!
Bundan sonrası ancak bir şairin dayanabileceği bir haldir, ancak bir şairin katedebileceği bir yoldur! Bizden bu kadar der, duruveririz o ise yoluna devam eder…
Bu dizelerde Çoker, modern zamanların kentli ama gelenekçi bir ozanı olduğunu anlatmak ister, halden anlayana. Bir metropolü mekan tutsa da yüreğindeki aşk biraz Fuzulî, biraz Şeyh Galip, ses ve soluk ve nota olarak da bir tutam Itri, birazcık Dede Efendi’dir. Ama kurtulamadığı bir alışkanlığı vardır. Bu da bütün şiirlerinde, önünde bir barikat gibi durmaktadır. Ona takılmadan bir şeyler söylemek ister. Uğraşır, başardım der ama bu her şiirinde kolay olmaz. Bu engel İsmet Özel ve Cahit Zarifoğlu şiiri ve poetikasıdır. Bu takıntılar Şahan Çoker’in başının tatlı belasıdır!
Bir metropolde yaşayıp da Yusuf’un kuyusuna düşmemek mümkün müdür? Bu kadar kıskançlığın ve çekememezliğin bir araya geldiği metropolde şairlere tuzak, onu yerin dibine batırmaya hazır bir kuyu her zaman vardır. Bazen bu da yetmez, şanssızsa şair, kuyudan kurtuldum derken birden kendini Nemrud’un mancınığında bulur. Artık atılmadık ateş kalmaz! Ateşlerde yakılır durur. Çoker’e kavruk dememizin nedeni de bundandır:
Birazdan ateşe atacaklar beni
İbrahim olmadığım kesin
Giy gel hüzün entarini, eteklerinde zemheri
Üşür eylüle nabzım ki
Nabzım bir serçe yüreği
Söylesinler anama
Desinler
Celladını seviyor bu serseri
Her insan aynı zamanda tarihsel ve sosyolojik bir olgudur da. Şairler de;
Fukaralık kulağımızı çekince
Bir plastik kova ile değiştiğinde
Anneannem dedemin eski gömleğini
Anlatılabilir yanı kalmamıştı gururun
Ve soru sormak yasaktı hayata
Onun için hiç sormadım
Gözlerin kaç mandal eder diye
Berivan
Modern zamanların farkı da böylece ortaya çıkmaktadır. Bir kaş, bir göz, bir zülüf için Acem mülkünün feda edildiği günler, sevgiler ve de değerler, çok çok eskilerde kalmıştır. Artık sevgilinin gözlerinin üç-beş mandala değiştirildiği günlerdeyiz. Şair de zaten bunun habercisidir. Devir değil çağ değişmiştir, demektedir.
Çoker de zaten adı konmamış yeni zamanların şairi değil midir?
Şair zamanın tanığıdır. Yaşadıklarını ve gördüklerini, bir kısmını da uzaktan izlediği yaşam parçacıklarını unutmaz. Yeri geldiğinde Çoker bunları ince ince kıyar Berivan’a sunar. Dayanamaz bizlere açıklar:
Yüzüne yakışmıyor şimdi nefret
Yüzün ki yaralı düşler haritası
Akşam sol yanıma vuruyor
Kızılca kıyamet denizin ortası
Gel ve sapla tırnaklarını böğrüme
Kanımı denize epil epil akıt
Gel ey melek, aşkı yaz sağ yanımda
Sol yanım ağlar hep, hüzzam makamında
Şair Çoker, zamanının çoğunda çay ve sigara tüketirken belleğindeki haritada da insanlığın trajedyasını izler. Dizelerinde uzak yurtlara bir şeyler söylerken, bazen el sallar, çoğunlukla da ağıtlar yakar.
Sıkıldı mı, yoruldu mu, içinden kaçmak mı geldi sığınağı bellidir: Çay ve sigara, bir de sevgili.
Sıcak bir ekmeği böl ve uzat aşka
Yarın sabah bir çay demle mesela
Tenekelere sardunya dik benim için
Su koymayı unutma pencerene
Aç radyoyu, kuşlar gelir, su bahane
Bakkaldan çam kolonyası da al
Kokla, kokla
Gül gibi açılırsın
Çünkü sen bir gül masalısın
Hani dertlidir dediysek, bütün derdi yalnızca Berivan değildir; o daha çok sevda yüklü yüreğiyle derdiyle dertlendiği büyük haritalarda modern bir ozan, gelenekçi bir yürek, adam akıllı bir bilektir. Söylenir durur. Fırat, Dicle der. Gazze, Filistin. Bosna, Bağdat, Urumçi, Grozni gibi nice kanayan yaraya Konak Meydanı’ndan seslenir.
Şahan Çoker, Hüzün Entarisi şiirlerinde sık sık manşet atmaktan da geri durmaz:
Sırra kadem bastı Leyla
Şehirde kimsenin haberi yok
Eyvah...!
Eyvah ki Leyla gitti
Yollar yaptı yapacağını
Düşürdü serçe
Gözündeki kristal gülü
Sufi’nin çalacak neyi
Tarihin yazacak kalemi
Diriliğinin aşka seğirmesi bitti
Daha nice dizede onca manşet atar Leyla üç salkım ay ışığıydı şiirinde yaptığı gibi.
Şair çok güzel dizeler yazsa da gerçekte bin parçadır. Mutluluk sözlerde kalmıştır. Yine sığındığı dert yoldaşı çay ve sigaradır:
Kendini bakır renkli dağlara demlemiş
Şarabi bir denizi içip
Her akşam
Söylene, söylene
Evine bin parça dönen Adamı buldun
Ah! Benim iki şekerli demli çayım
Ah! Benim yürek tıpırtım
Biliyordun sen bu şehirde
Bütün trenler ayrılığa gider
Şair birçok cenge karışmıştır, şiirlerinden bunu anlamak mümkün. Sağlam bir bilektir, dediğim gibi. Azimlidir ve de kararlı. Ama her delikanlının olduğu gibi Çoker’in de zayıf bir yanı vardır ve şairliğini de büyük ölçüde buna borçludur:
Hey gidi deli adam
Kavgan yıkmadı
Davan usandırmadı da
Bir çift göz mü yıktı seni
Bir çift söz mü
Cehennemin ortasına
Eriyen bir gül bıraktı yapayalnız
Her şairin başına gelen Çoker’in de gelir ve
Davasını unutup kavgadan kaçana
Şefaat eder mi hüzün peygamberi der ve şefaatten başka da bir çıkış yolu bulamaz.
Elim yüzüm sen içinde dizesinin yer aldığı Hüzün Entarisi şiiri, ağır basmış kitaba ad olmuştur.
Sevgili Şahan Çoker Hüzün Entarisi dikmiş, okuyucunun karşısına onunla çıkmıştır.Hüzün Entarisi, tüm bedenini kaplayan hüzünlü şiirlerle desenlenmiş bir Şahan Çoker kreasyonudur. Bu kitabıyla da Çoker, meraklısına bir adım kadar da yaklaşmıştır. İsteyenin elini uzatsa ulaşabileceği bir uzaklıktadır.
Yazıyı Çoker’in hepimize yol gösteren mısralarla bitirmek istiyorum:
Kaç ve o şarkıda dediği gibi
En iyisi bir şiir yaz
Şehre aksin düşmeden
Bahar bakışlarında üşümeden
Otur
Ve bir şiir yaz
Dudaklarını umuda bükmeden
Yüreğine sağlık Sevgili Şahan Çoker.
http://www.egedesonsoz.com/yazar/Tasrali-dag-kusu-ya-da-Sahan-Coker-den-Huzun-Entarisi-/6011