ÜNSAL ÜNLÜ: “BEN OKUMUYORUM AMA BAŞKALARI BENİ OKUSUN; YOK ÖYLE!.. ÖNCE SEN OKUYACAKSIN”

ÜNSAL ÜNLÜ: “BEN OKUMUYORUM AMA BAŞKALARI BENİ OKUSUN; YOK ÖYLE!.. ÖNCE SEN OKUYACAKSIN”

Şiirlerini Dergâh, İkindi Yağmuru ve Derkenar  gibi dergilerde yayımladıktan sonra Savaşlar Kararında (2012) ismiyle kitaplaştıran Ünsal Ünlü, on parmağında on marifet kişilerden; ayrıca harita mühendisi ve yayın koordinatörü. Bize anlattıklarından çıkardığımıza göre daha birçok yeni işe imzasını atacak gibi. Onunla uzun zamandır, 2012’nin en iyi çıkış yapan yayınevi diyebileceğimiz, Metamorfoz Yayıncılık’ın bir markası olarak ortaya çıkan Okur Kitaplığı’yla ilgili konuşmak istiyorduk. Kışkırtıcı sorular sormaya çalıştık. Fakat Ünsal Ünlü istifini bozmadı, sakin ve oturaklı cevaplar verdi. Söyleşiyi okuduğunuzda, Okur Kitaplığı’nın uygun adım, sabırlı ve güçlü bir şekilde ilerlemesiyle, yayın koordinatörü Ünsal Ünlü’nün bu tavrı arasındaki paralelliği göreceksiniz.

 

Aralık 2012

Söyleşen: Ömer Yalçınova

 

Ünsal Ünlü, şair ve harita mühendisi. Bir ara dergi editörlüğü de yaptınız; İkindi Yağmuru… Yayıncı olmaya nasıl karar verdiniz? Şiir yazmak veya mühendislik yetmiyor muydu?

Şairliği ve mühendisliği doğrudur. Dergi editörlüğünde bir yanlış algılama söz konusu. İkindi Yağmuru dergisini çıkaran İlyas Şanver arkadaşım. Dergiyi çıkarmadan benden katkıda bulunmamı istemişti. Daha dergi ortada yokken tamam, demiştim ve başından sonuna kadar İkindi Yağmuru dergisinde şiir ve yazılarım yayınlandı. Bu yoğunluktan olsa gerek dergide editörlük yapıyormuşum gibi bir algı oluştu ortamda.

 

Kitaplarla okumayla ilgim çocukluğumdan beri iyidir. Fakat okullarla aram çok iyi olmadı. Okula gitmek benim için bir sanrı oldu, desem yeridir. Yani okulu hep bir yan uğraş gibi algıladım. Belki otoriteyi sevmediğim içindir, kendimi hep dışarıda kurguladım. Kitapla aramdaki ilişki de okul dışında gelişti sayılır. Okumak işin sanal boyutu… Benim için gerçeklik boyutu ise çok daha farklı bir yere gidiyor. Kitabın mutfağına inmek, onun meydana çıkışını kurgulamak vs. Çok eskiden mürekkep yalamışlığımdan, kurşun solumuşluğumdan ve tutkal koklamışlığımdan olsa gerek. 1989’da ortaokul lise arasında okula bir yıl ara vermiştim. O bir yılda yerel gazete de basan bir matbaada çalıştım. Tipo baskı yapan bir matbaaydı ve burada bir yıldan fazla çalıştım. Hemen hemen matbaada yapılan her işi yaptım. Ayrıca cilt yapmayı da öğrendim. O zaman okumak bir tarafa günün birinde büyük bir ofset matbaa kurmayı falan hayal ederdim. Neyse ki olmadı. Öğrenciliğim devam ederken cilt yapmaya devam ettim. Yüzlerce ansiklopedi ciltledim. Okul, öğrencilik, iş hayatı vs. hep iç içe… O zamanlar az da olsa şiir yazıyorum. Liseden sonra üniversiteye gelmeden önce uzun bir ara verdim. Elektronik okudum, kısa yoldan iş hayatına atılayım diye. Zaten içindeydim işin ama iyi bir iş olsun durumu yani. Sonra yola devam ettik. Hep okudum ama pek yazmadım. 1997’de İstanbul’a mühendislik okumaya geldim. İşte mühendislik okudum, şiir yazdım ama yayınlatmadım uzun süre. Sonra hasbelkader 2004’ten itibaren şiirlerim dergilerde yayımlanmaya başladı. İş farklı, şiir farklı şeylerdi. Edebiyata ve entelektüel ortama yıllardır duyduğum ilgi artarak devam etti. Mühendislik yetmiyormuş ki yayıncılığa ilgi duymuşum.

 

Yayıncı olmadan önce nelerle uğraşırdınız? Sizi yayıncılığa taşıyan unsurlar, şartlar, olaylar, şahıslar…

Mühendistim, inşaat sektöründe çalışıyordum. Hala da çalışıyorum. İyi de para kazanıyorum çok şükür. Bir süre önce kendi mühendislik şirketimi kurdum. Okumak ve yazmak beni kitaplaşma sürecine götürdüğünde ortamın ne menem bir şey olduğuna dair beni bir noktaya taşıdı. Bu noktadan ilhamla ve geçmişin birikimiyle bir yayınevi fikri doğdu. Ancak, her düşündüğünüzü yapmak kolay bir şey değil. Mühendisliğin sadece para kazandırmadığının bilinciyle, birikimlerimi hep şikayet ettiğim bir alanda kullanmak istedim. Şartlar belli; az gelişmiş bir yayın piyasası ve bu durum her şeye proje gözüyle bakan biri olarak beni rahatsız etti. İçinde bulunduğunuz durumu sorguladım ve yapabileceğim bir şeyler olduğunu düşündüm. Şahısların bu anlamda önemi yok, sonuçta şartlar belli ve yapabileceğim bir şey olduğuna inanmış olmam önemli.

 

Peki kitap yayıncılığı nereden çıktı?

Dostum Ahmet Kurt’la birlikte ve Ahmet Aslantürk’ün büyük katkılarıyla yayınevi kurmaya karar verdik. Metamorfoz Yayıncılık böyle doğdu. Okur Kitaplığı’nı Metamorfoz Yayıncılık’ın bir markası olarak ortaya koyduk. Doğru kişilerle doğru zamanda doğru işler yapmaya başladık. Başlangıçta butik bir yayıncılık düşünmüştük. Sonra şartlar bizi farklı bir noktaya taşıdı. Ve şimdi başlangıçta da düşündüğümüz üzere yaptığımızın en iyisini yapmaya çalışarak yolumuza devam ediyoruz.

 

Dergiyle kitap yayıncılığı arasında benzerlik ve farklılıklar nelerdir?

Dergiyi tecrübe etmedim ama iyi bir dergi takipçisi olarak derginin küçük de olsa Türkiye şartlarında büyük zorlukları var. Fedakarlık olmadan yapılacak bir iş değil. Kitap yayıncılığı vizyonunuza göre daha da zor bir yayıncılık. Fedakarlıkla altından kalkılacak bir iş hiç değil. Sisteminizin olması ve belli oranda işleyişi rasyonalize etmeniz gerekiyor. Ahbap çavuş ilişkisiyle gidebileceğiniz bir yol yok.

 

Yayıncılıkta para var mı? Çok kazandıran bir iş mi yayıncılık?

Yayıncılığın neresinden tuttuğunuza bağlı. Amacınız sadece para kazanmaksa ona göre bir yerinden başlamak mümkün. Ancak, para kazanmadan da yapamayacağınız bir iş bu. Biz şimdilik bu işe harcamaya devam ediyoruz. Bir süre daha harcamaya devam edeceğiz gibi görünüyor.

 

Hangi yayınevinden olursa olsun, kitabı yayımlanan şair veya yazarlara sorduğumuzda, maddi olarak bir şey kazanmadıklarını söylüyorlar. Onlara göre yayıncılar kazanıyormuş, öyle mi?

İyi para kazanan yayınevleri yazarlarına da kazandıran yayınevleridir. Kazanmadan vermek olmaz. Bu adil değil her şeyden önce. Söz konusu edebiyat eseri ise çoğunluğunun yayınevine parasal dönüşü uzun zaman alabiliyor. Bazen dönmeyebilir de. Bu gibi durumlarda çoğunlukla yayınevleri bu eserlerin maliyetini kendi bütçesinden zarar ederek karşılamış olur. Yazar yayınevinin zararını düşünmez bile.

 

Okur Kitaplığı’nın doğumunu anlatır mısınız? Ne tür bir ihtiyaca binaen Okur Kitaplığı kuruldu?

Yayıncılık ortamıyla ilgili eleştirel bir bakış açısının kişisel tecrübeyle yönlenişinden doğdu. İhtiyaç mıydı? Belki… Bir mükemmellik arayışı diyelim.

 

Yayınevini kurarken kafanızdan geçen hedeflere ulaştığınızı söyleyebilir miyiz?

Başlangıçta yayınevi konseptini butik bir yayınevi olarak kurgulamıştık. Ortaya koyduğumuz çaba ve en iyisini yapma kaygımız bize bir yol aldırdı. Zamanla hedefimizi büyüttük. Yayıncılık kulvarını genişletiyoruz. Okur Kitaplığı’nın yanına Okur Akademi’yi koyduk. Şimdi önümüzde yeni projelerimiz var. Zamanla bunları uygulamaya geçeceğiz inşallah. Şimdiye kadar hep yerli telif eserler yayınladık. Genelde çeviri eserler yayınlayarak yayıncılık piyasasına adım atılır. Biz tersinden başladık. Yoğun ve yorucu olduğunu söylemeliyim. Bundan sonra nitelikli eserlerin çevirilerine yoğunlaşmayı düşünüyoruz. Bunun için çalışmalar yapıyoruz. Öyle tahmin ediyorum ki, ilk çeviri eserleri 2013 sonlarına doğru yayınlamış oluruz. Bir de e-kitap çalışmalarımız var. Kitapyurdu.com, D&R ve İdefix’le e-kitap satış anlaşmaları yaptık. Şu sıralar bazı kitaplarımız e-kitaba dönüştürülüyor. Zamanla satışı olan kitaplarımızın hepsini e-kitaba dönüştüreceğiz.

 

Okur Kitaplığı’nın idealist yönlerinden biraz daha söz eder misiniz? Siyasî, dinî, ahlakî, sanatsal kriterleriniz var mı?

İlhamını idealistliğinden alsa da işleyişini rasyonelize eden bir sistemi var Okur Kitaplığı’nın. Türkiye’de dini bilmeden din üzerine ahkam kesen aydın sınıfı oluşturuldu bu zamana kadar. Batı’daki Hristiyanlık anlayışını çatapat öğrenen sol ve Kemalist entelektüeller İslam’ı da bu algılar üzerinden eleştirdiler. İdeolojik bagajlarını dine düşman bir algı eşliğinde İslam karşıtlığıyla doldurdular. Türkiye’deki hakim edebiyat eserleri bu bagajdan beslendi ve beslenmeye de devam ediyor. Güçlü olan, hakim olan taklit edilir. Toplumun her kesiminin bir şekilde oradan etkilendiğini kabul etmeliyiz. Her ne kadar biz eleştirel de olsak o paradokstan henüz çıkabilmiş değiliz. Okur Kitaplığı durduğu yeri bilen ve sözü olan nitelikli şair, yazar ve düşünürlere açık bir platformdur. Bu nedenle Okur Kitaplığı olarak çağrışımları itibariyle riskli de olsa “Aydınlanmak için…” mottosunu kullanıyoruz. Siyasî, dinî, ahlakî, sanatsal kriterlerimiz arasında öncelikli olarak Müslüman kalemlerin birikimlerini okurla buluşturmalarına imkan sağlamak istiyoruz.

Kitabını yayımlayacağınız şair veya yazarları nasıl seçiyorsunuz?

Yazarın kaleminin niteliği, eserinin niteliği, birikimi ve okur karşısında saygınlığı gibi hususlara dikkat ediyoruz. Belli bir okur kitlesi olduğunu düşündüğümüz bir yazarın eserine bakıyoruz. İlk defa dosyasını yayınlatmak istiyorsa esere bakıyoruz. Öyle dosyalar oluyor ki, ne satarsa satsın, yayınlayalım düşüncesi doğuyor. Söz konusu şiirse iş daha bir netameli hal alıyor. Yüzlerce dosya ile muhatap olmak zorunda kalıyoruz. Memlekette o kadar çok şair var ki, geriye şiir kitabını okuyacak adam kalmadı sanırsınız. :) Çoğu da çıkan şiir kitaplarına mesafeli olan kişiler. Bunlar okumadan yazabilen üstün yetenekli şairler. Bizde zaten yeri olmuyor.

Birçok şiir kitapları yayınladınız. Aralarında farklı tarzlarda ve ilgilerde şiir kitapları var.

Biz yayın yelpazesini geniş ve zengin tutmaya çalışıyoruz. Türünün en iyilerini de yayınlamak istiyoruz. Lirik şiir de Ne-Epik şiir de Okur Kitaplığı’nda yer bulacak. Şiirle ilgisi olan okur hepsine şu ya da bu mesafede bir ilgi kuruyor. Burası bir platform ve şiirin bu platformda en iyileriyle var olması arzumuzdur. Ne kadarını başarabilirsek... Şu ana kadar yayınlarımız içinde şiir kitaplarının yeri çok oldu. Bundan sonra yayınlayacağımız şiir kitaplarına bir sınırlama getirdik. Yılda beş ya da altı şiir kitabı yayınlayacağız. Şiir kitaplarına bundan sonra gösterilecek ilgiye göre artabilir. Burada şiir dosyalarını yayınlatmak isteyen şair ve şair adaylarına büyük sorumluluklar düşüyor. Bu imkanın artması onların elindedir. Şiir kitaplarını okuyun ve okutturun!..

Yayımlamaya karar verdiğiniz kitapları seçerken hangi kriterleri göz önünde bulunduruyorsunuz?

Edebi eserlerde yazarı, türü, niteliği, tarzı ve okurda karşılığının olup olmayacağı gibi kriterleri göz önünde bulunduruyoruz. İnceleme-araştırma alanında bir çalışma ise tamamen çalışmanın içeriği ve niteliğini göz önünde bulunduruyoruz.

 

Şu kişinin kitaplarını keşke ben yayımlasam dediğiniz biri var mı?Mesela İsmet Özel, Mustafa Kutlu…

Ümit Aktaş’ın on yedi yıllık okuru olarak kitaplarının iyi bir yayınevinden ve iyi baskı ile yayınlanmasını hep istemiştim. Okur Kitaplığı ilk olarak Ümit Aktaş’ın bir eserini yayınlayarak yayın hayatına başladı. Şu an birçok nitelikli yazarın eserlerini yayınlıyoruz.  İsmet Özel ve Mustafa Kutlu gibi kendi yayınevleriyle bütünleşmiş yazarları düşünmek doğru değil. Onlar artık karı koca gibi sayılır. İsmet Özel Şule Yayınları’ndan ayrılıp kendi yayınevini kurdu ama ben yine de pek düşünemiyorum. Benim sevdiğim ve saydığım İbrahim Tenekeci ve Murat Menteş’in Okur Kitaplığı’nda olmasını arzu ederim. Ki, her ikisinin de yayınevi ve okur problemi yok. Daha gençlere bakıyoruz. Yeni yeteneklerin yetiştiğinin farkındayız. Elimizden geldiğince değerlendiriyoruz.

 

Yayıncılık açısından, yazar veya şairle uğraşmak nasıl bir şeydir?

Zaman ayırabildiğim sürece ve genelde zevkli. Tabi diğer arkadaşların sayesinde bu zevki yaşayabiliyorum. Zaman zaman da olsa sorunlar yaşayabiliyoruz. Şair ve yazarlar genelde kaprisli olurlar falan derler. Biraz empati kurulunca sorun kalmıyor sanki. :) Bazı yazarların yanıldıkları hususlarda kendilerini ikna etmekte zorlandığımız olabiliyor. Herhangi bir fazladan yanlış anlaşılma olmaması için neredeyse her gelişmeyle ilgili tüm yazarlarımıza mail yoluyla bilgi vermeye çalışıyoruz. Yayıncılık, gerçekten sürprizleri çok olan bir uğraş. Bir kitaba ilginin çok olacağını düşünürsünüz, ama olmaz. Beklemediğiniz bir kitaba yoğun bir ilgi de gösterilebilir. Bir ilk kitabın satıp satmayacağından asla emin olamazsınız. O kitabı yayınlamakla büyük bir risk almışsınızdır. Yazarı için kitap çıksın da başka bir beklentisi yoktur. Kitabı yayınlarsınız ve dağıtırsınız. Kitap yeterince ilgi görmediyse bir süre sonra yazarı da ilgilenmez kitapla. Kitap biraz ilgi gördüyse yazar fazla gecikmeden telifinin ne zaman ödeneceğini sormaya başlar. Bir dur, bekle! Kitap bir satsın, dönüşünü görelim. Telifi biz nasılsa öderiz. Bu bir süreç. Satan kitapların bedelinin bize dönmesi neredeyse bir yılı buluyor. Ki, satan kitapların teliflerini ödüyoruz.  

Bazı yayınevleri telif olarak kitap veriyorlarmış.

Evet, veriyorlar. Bazıları hatır için veya satışından emin olmadıkları kitaplar için yazarına telif olarak belli adette kitap veriyorlar. Biz bunu doğru bulmuyoruz. Adaletli bir yaklaşım olmadığını düşünüyoruz. Yazar kitabı satıyorsa alsın telifini; yok, satmıyorsa yayıncının aldığı riske ortak olsun. Tamam, yazar büyük emekler vermiştir kitabına ve bunun karşılığını bekliyordur. Yayıncı da emek veriyor, para harcıyor; o da bekliyor karşılığını. Sonuçta bu iş büyük paralar kazandıran bir iş değil. Bir kitap satmıyorsa o kitap büyük külfettir yayıncıya. Ama yazar kitabı satsa da satmasa da telifini bilecekse yayıncı da satacağından emin olmadığı hiçbir kitabı yayınlamak istemez. Tabi her yayıncının bir kitap satsa da satmasa da yayınlamak isteyeceği kitaplar vardır ve telifi düşünmeden o kitabı yayınlar. Bizim de bu türden yayınladığımız kitaplar var. Biz Metamorfoz Yayıncılık olarak büyük sermayelerden beslenmiyoruz. Holding yayıncıları gibi yaptığımız işleri kültür hizmeti olarak gösterip vergiden de düşemiyoruz. Kütüphaneleri olan kurumlar onları destekledikleri kadar bizleri desteklemiyorlar da.

 

İyi ki basmışız dediğiniz kitaplar hangisi? Böyle mizanpajından, dağıtımına kadar keyif aldığınız, satışlarından memnun kaldığınız?

Valla, bu soruya biraz politik cevap vermem gerekiyor. :) Herhalde tekrar baskıları yapılan kitaplardır. Ancak, hala asıl muhataplarını bekleyen Reşit Güngör Kalkan’ın Ben İsmet Özel Şair... kitabını söyleyebilirim. Bazı kitaplarımız ikinci ve üçüncü baskılarını yaptı. Bazılarının da bu aralar tekrar baskıları olacak. Bazen çok az satmış da olsa basmış olmaktan pişman olmadığımız kitaplar var. Sonuçta her kitabın kendince bir hikayesi var ve yankıları da farklı oluyor haliyle.

Yayıncılığa giriştiğinize pişman olduğunuz anlar oluyor mu? Keşke bu işe hiç girişmeseydim dediğiniz zamanlar, sizi bezdiren işler…

İş anlamında olmuyor. Bu zamana kadar iş hayatım yoğun ve büyük projeler içinde çalıştığımdan pek zorlanmıyorum. Şahsen adaletsizliğe tahammül edemeyen bir mizaca sahibim. Bazen adaletsizce yaklaşımlar ve eleştiriler gelebiliyor. Çoğu da bilgisizlikten ve tek taraflı düşünmekten kaynaklanan eleştiriler. İşte o zaman çok kızıyorum ama hiç pişman olmadım bu zamana kadar. Her şey kendi mecrasında ilerliyor.

 

Dağıtım büyük sorun. Kitapların dağıtımını nasıl sağlıyorsunuz? Okuyucu sizin kitaplarınızla nasıl buluşuyor?

Evet, dağıtım sorun ve biz büyük oranda aştık, diyebilirim. Buna rağmen zaman zaman kitaplarımıza ulaşamayan okurla sık karşılaşıyoruz. Beş bin, on bin adet basmadığınız kitabı her kitapçıya ulaştırmanız mümkün değil zaten. Ama internet ortamında hemen her kitaba ulaşmak mümkün artık. En ücrada yaşayan birinin kitaba istediğinde ulaşması mümkün artık. Okurun mazereti kalmadı artık.

 

Sizce günümüz yayıncılığının sorunları nelerdir?

En büyük sorun okurun niteliği sorunu. Yayıncının kalitesini okurun niteliği belirliyor. Abur cubura ve sosyal medyaya alışan okurun niteliği bizim gibi yayıncılar için sorun. Yayıncıların kurumsallaşmamaları büyük sorun. Tabi, imkanlar ve yaklaşım sorunu bu da. Kalitesiz işler sırf para kazanmak amacıyla çok fazla yapılıyor. İnsanların zaafları çok fazla istismar ediliyor. Para kazanmak için her şey mubah anlayışında olan çok fazla yayıncı var. İslami muhafazakar kesimde de bu yaklaşımda olan yayıncılar var. Sorunların bir kısmını yayıncılar kendileri farkında olmadan üretiyorlar aslında.

 

Bu sorunlar nasıl aşılabilir?

Milli Eğitim Bakanlığı’nın okullarda okuma bilincini yükseltmek için başlattığı projelerden ümitliyim. En azından gelecek nesillerin okuma seviyesinin yükseleceğine dair umutlarımın arttığını söyleyebilirim. Nitelikli okur nitelikli gelişmeyle ortaya çıkıyor. Maddi gelişmeye paralel olarak kültürel ortamın da gelişme zorunluluğu var. İnsanların okumaya ihtiyacı var. Günümüzde bu ihtiyaç daha fazla artmıştır. Ancak, insanların çoğu okuma ihtiyaçlarının henüz farkında değiller. Hala parasal ve mesleki konumlanmaları üzerinden kendilerini ifade ediyorlar ya da edemiyorlar. Okur, ama kaliteli okura çok daha fazla ihtiyacımızın olduğu bir zamandayız. Kalitesiz işler yapmayı yapanlar bırakmalı. Birileri onlara bunu aleni bir şekilde söylemeli. Yapamıyorsan bırak bu işleri, diyebilmeli. Kaliteli işler yapan yayıncılar desteklenmeli. Nitelikli eserlerin okurlara ulaşması sağlanmalı. Bünyelerinde kütüphaneler barındıran kurumlar nitelikli yayınlar yapan yayınevlerinin kitaplarını kütüphanelerine mutlaka kazandırmalı. Abur cubur ve niteliksiz kitaplar ahbap çavuş ilişkileriyle bu kütüphanelere sokulmamalı. 

Bir yayıncı olarak, okuyucuların nabzını tuttuğunuz söylenebilir. Okuyucunun nabzı ne alemde, ondan bir ümit var mı? Düşünce, şiir, ahlak, ilgi babından…

Nabız tutmak zor. Neye göre nabız tutacaksınız? Düşünce de, şiir de, ahlak da birbirini besleyen unsurlar. Çelişkilerin bu kadar çok ve yoğun olduğu bir ortamda… Ancak, biz bizi takip eden tüm okurların, eleştirmenlerin eleştirilerini dikkate alıyoruz. Almak zorundayız. Bazen şu kitabı yayınlayın, tavsiyeleri de geliyor. Bu tavsiyelerin bir karşılığı oluyor bizde. Çok olumlu yansımaları olabiliyor bu tür tavsiyelerin. Bundan sonra da dikkate alacağız.

 

Reddettiğiniz bir yazar tipi var mı? Karşısında olduğunuz zihniyet nedir?

Biz yazarlar için değil, okurlar için kitap yayınlıyoruz. Okumadan yazanları makbul yazar olarak değerlendirmiyoruz. Okumadan yazar olanlar reddettiğimiz yazarlardır ki, bunlar kolayca kendilerini ele verirler. Edebiyatı olmayanın bir kültürü olmaz; yazılı ya da sözlü… Edebiyata sırtını dönen bir düşünce anlayışının karşısındayım. Yazarların daha çok okumaları gerekiyor. Bize dosya gönderen yüzlerce yazardan çoğunun Okur Kitaplığı’nın kitaplarıyla dahi muhatap olmadıklarını üzülerek öğreniyoruz. Okur Kitaplığı ağırlıklı olarak edebiyat kitapları yayınlayan bir yayınevi ve sen, yayınevine yayınlanması için edebi türde bir metin gönderiyorsun. Dosyanı gönderdiğin yayınevinin kitaplarından bile bihabersin! Bu durum endişe verici. Bu tip yazarların metnini değerlendirmeye almıyoruz bir süredir. Ben okumuyorum ama başkaları beni okusun; yok öyle!.. Önce sen okuyacaksın. Kitabını okumaya değer görmediğin bir yayınevine ne diye dosya gönderiyorsun?! Okumadan yazabilen yetenekli yazarlara kapalıyız!

 

2006’da yayıncılar can çekişiyordu. Ya da bana öyle aksettiriliyordu. Hatta kapısına kilit vuranlar bile varmış. 2012’de durum nedir? Bana bir iş vermek istemedikleri için mi acaba öyle bir hava estiriyorlardı?

Doğrudur, birçok yayınevi kapanıyor ve birçok yayınevi de yayın hayatına başlıyor. Yayıncılık hem entelektüel hem yönetimsel hem de parasal sermaye isteyen bir iş. Üçünün bir arada olması gerekiyor. Birinin eksik olması o işi bir süre sonra tıkayabilir. Eskiye oranla çok daha fazla yayınevi var ama eskiye oranla kitapların basım adetleri çok fazla düştü. Bu da kitapların maliyetlerine yansıyor e-kitaplar pahalı etiket fiyatlarıyla satılıyor. Ülkedeki ekonomik ilerleme kitap okurunun artışını aynı hızda sağlamıyor. Hala düşük bir seviyede. Son on yılda ekonomik büyüme dört katına çıktı. Devlet üniversitelerinin sayısı üç katına çıktı. Özel üniversitelerin sayısı 70’i buldu. Genel eğitim öğretime katılanların sayısı katlayarak artıyor. Bu artışlar okur sayısının artışını da beraberinde getirirse zamanla daha iyi bir yayıncılık sektörü oluşur. Tabi bu büyümeden en başta büyük yayınevlerinin nemalandığı gerçeğini de göz ardı etmememiz gerekiyor.

Birkaç yayınevini biliyorum. Yayıncı kitaptan anlamaz, şair ve yazara değer vermez. Eline bir dahinin eseri geçse bunu fark etmez. Yayınevindeki musahhihi bile ahbap çavuş ilişkisiyle seçer. Tek kriteri kitabın çok satıp satmayacağıdır. Bu yüzden çoğu yayınevi editöre ihtiyaç duymaz. İşleri yayınevi sahibi yürütür. Hangi kitabın basılacağına o karar verir. Göstermelik bir editör vardır. Yayınevi sahibi ne derse odur. Bu söylediklerime katılıyor musunuz? İşler halen böyle mi yürütülüyor?

Editör yayınevinin olmazsa olmazıdır. Kitap yayınlama ilgisine ve hacmine göre editör çalıştırmalıdır. Editörü, musahhihi, yönetmeni, tasarımcısı, dağıtımcısı ve sahibi olan yayıncılar vardır ve yılda belli bir sayıda kitap yayınlar. Bir karşılığı vardır ve bu işe devam ediyordur. Adamın işi bu. En doğal hakkı. Ne diyebilirsiniz? Ama, bu sektörde belli bir kabul görmüş ve okur tarafından sahiplenilen, eleştirilen bir yayınevine diyecek sözünüz olur. Yayınevi bunları dikkate almak zorundadır. Ben yaptım oldu, anlayışıyla bir yere kadar gidebilirsiniz. Biz okurun, eleştiri potansiyeli olan ve bize eleştirileri olanların ve yazarlarımızın bu anlamda tüm eleştirilerini dikkate alıp değerlendiriyoruz. Editör bir kitabın niteliğine dair yayın kuruluna bilgi verir. Yayın kurulunda değerlendiririz ve bir karar çıkar. Yayın kurulunda yayınevi sahiplerinin de söz hakkı var doğal olarak. Parayı veren bu işin riskini alan onlar sonuçta. İyi editörlerle çalışıyoruz. Gerektiğinde dışarıdan editörlerle çalıştığımız olur. Yayın yönetmeninden, editörüne tasarımcısından musahhihine varıncaya kadar iyi bir kadromuz var. Dışarıdan gelebilecek her türlü potansiyel eleştiri de bir kitabın değerlendirme sürecine dahildir bizde. Tabi, bunda belli oranda dağıtımcılardan gelen ve gelebilecek eleştirileri de dikkate almak zorundayız. Büyük yayınevleri de yayınlayacağı kitaplarda daha fazla ticari kriterleri dikkate alıyor olabilir. Bizim 1000 adet bastığımızda ticari olarak bir anlam ifade edebilen bir kitabı büyük bir yayınevi 3000 adet bastığında ticari olarak bir anlam ifade edebilir mesela.

Bazı yayınevlerinde satış elemanları, dağıtımcılar baskındı. Bir bakıma editörlerden daha kıdemliydiler. Bu nasıl bir iştir, o zaman çok şaşırmıştım. Halen öyle mi? Ve sizce gerçekten bu nasıl bir iştir? Bu şekilde ortaya kaliteli bir yayıncılık konamayacağı kesin. İlk kriteri kalite olan yayınevleri var mı?

Editörü ve yayın kurulunu atlayarak yapılan yayıncılık daha çok piyasada belli bir yer edinmiş yazarların ya da yazar olmayıp isim yapmış insanların derlemelerini kitaplaştırarak piyasaya sürme şeklinde gerçekleşiyor. Bu tür yayıncılık tamamen ticari olanın ön planda olduğu ve ne yazar adayına, ne yazara pek hizmet etmeyen bir anlayışın hakim olduğu bir işleyiş çıkarıyor ortaya. Böyle bir durumda yazar nasıl çıkacak ortaya? İlk kitapların risklerini büyük yayınevleri almazlar. Onlar risk almayacakları belli okur kitlesini yakalamış yazarların kitaplarını yayınlarlar ve bizim gibi birçok riski yüklenen yayıncıların ortaya çıkardığı yazarlara bizim verdiğimizden daha fazla telif oranını vererek kendilerine yazarlar devşirirler. Yazarın bu noktada sergileyeceği tavır önemlidir. Bizim ilk kriterimiz kalitedir. Başlangıçta biz de ilk kriterimizi para olarak belirleyebilirdik ve ona göre bir yayıncılık yapardık. Ama yapmadık. Neye yapalım? Biz zaten başka işlerimizden iyi paralar kazanıyoruz. Para kazanmak için bu işi niye seçelim ki!

Büyük bir dağıtım şirketinin koordinatörü bana “Çok fazla şiir kitabı yayınlıyorsunuz ve bunların çoğunun adı duyulmamış kişilerin kitabı. Şiir kitabı satıyor ama bunlar satmıyor.” demişti. Ben de ona “Biz gelecekte çok satma ihtimali olan şairlerin kitaplarını da yayınlıyoruz.” demiştim. Dağıtım maliyet işi. Dağıtımcı para kazandırmayacak, dağıtım maliyetinden dolayı zarar edeceği kitabı dağıtmak istemiyor. Belli oranda haklı da. Ama denemeden de olmaz. Az da olsa dağıtmak zorunda. Haliyle yayıncı da buna belli oranda dikkat etmek zorunda. Yayınladığı kitabı nasıl dağıtabilir ki? İnternetten kitap satış oranı her geçen gün artıyor olsa da okurların çoğu kitaplarını kitapçılardan alıyorlar.

Maddiyatın yayıncılık üzerindeki olumsuzluk etkileri sizce nasıl kırılacak? Para bahane edilip, bir sürü kalitesiz iş yapılıyor, kaliteli işler kalıyor.

 Kaliteli işler yapmak için öncelikle bunu hedeflemeniz ve bunu uygulayabilecek imkanlarınızın ve potansiyelinizin olması gerekiyor. Aslında kaliteli yayıncılık yaptığınızda ve bir süre sabrettiğinizde uzun vadede maddi sorunlarınız kalmayacak. Biraz nasip işi ama biraz da sabır işi. Tabi, belli süre işleri yürütecek paranızın olması gerekiyor. Biz daha birinci yılını doldurmuşken Türkiye Yazarlar Birliği 2010 Özel Yayıncılık Ödülü’ne layık görüldük. Bu ödül için hiçbir tasarrufumuz olmadı. Bu tamamen yaptığımız kaliteli yayıncılığın dikkat çekmiş olmasının bir sonucuydu. Kaliteli işler her zaman karşılık görür, diye düşünüyorum. Bunun dışında geçen yıl da şiir, roman ve öykü türlerinde yayınlarımızı çeşitli ödüllere layık gördüler.

Kitaplarınıza baktığımda temiz bir baskıyla karşılaşıyoruz. Bunu nasıl gerçekleştiriyorsunuz? İsmi lazım değil bir sürü yayınevi, on yıllardır bu işi yapmalarına rağmen, temiz bir baskı yapamıyorlar. Kitaplarında bir sürü tashih ve dizgi hataları oluyor.

Yayınevini kurma düşüncesi ilk oluşmaya başladığında ilk konuştuğumuz unsurlardandı kaliteli basım ve sunum. Müktesebatımızda iyi iş yapmak diye bir şey hep vardı. Şahsen mükemmeliyetçi bir mizacım var. Bu yaptığım tüm işlere yansıyor. Bu işe emek veren katkı yapan diğer arkadaşlarımda da hasbelkader benzer özellikler olunca ortaya çok güzel işler çıktı. Bu anlamda yaptığımız işlere dağıtımcısından kitapçısına, okurundan yazarına kadar herkesten övgüler aldık. Bu övgüler bizi motive etti ve her zaman daha iyisini nasıl yapabiliriz diye düşünmeye ve çabaya sevk etti. Bizde de zaman zaman tashihlerde hatalar olabiliyor. Ancak biz bunları nasıl minimize edebileceğimizin arayışı ve çabası içindeyiz.

 

Aramızda kalsın :), işin maddi boyutu nedir? Bir kitap ne kadara mal oluyor? Zarar ettiğiniz oluyor mu veya çok kar ettiğiniz?

Bizde kitapların maliyeti biraz fazla. Haliyle bir kalite hedefiniz ve anlayışınız varsa bu maliyete de yansıyor. Bazı yayıncılardan aldığımız bilgileri göre bizim bir kitabı mal ettiğimiz rakamın üçte ikisine kitapları mal ediyorlarmış. Kitabın maliyetine dahil etmediğimiz hatırı sayılır bir reklam giderimiz var. Genel bütçemizin üçte birini reklama harcıyoruz. Reklam sattırmaz ama biz yine de önemine inanıyoruz! Bir rakam vermem doğru olmaz. Fakat kitaplarımızın bazılarının maliyetini karşılamasını zamana bıraktık. Biz ilk etapta yayınevinin kendi kendini finanse etmesini hedefledik. Henüz o hedefi yakalayamadık. Finanse etmeye devam ediyoruz. Zamanla hedefimize ulaşacağımıza inanıyoruz.

Bir hafta sonra 2013’e gireceğiz. 2012 Okur Kitaplığı’nda nasıl geçti? Bu açıdan 2012’yi değerlendirmenizi istesek…

Metamorfoz Yayıncılık olarak iyi bir yıl oldu. Okur Kitaplığı’na Okur Akademi’yi ekledik. Birçok özel projenin hazırlıklarında önemli aşamaya geldik. İnşallah, 2013 sonlarında yeni bir yayın konsepti ortaya koyacağız. 2012’de Okur Kitaplığı olarak hızlı bir yayın süreci yaşadık. İlk iki yılda yayınladığımız kitap kadar kitap yayınladık. Üç yıl sonunda doksan kitap yayınlamış olduk. Aylık ortalama beş kitap yayınlıyoruz artık. Okur, kitapçı ve dağıtımcı ilgisi de her geçen gün artarak devam ediyor.

 

Tüm bunlar şiirlerinizi etkiliyor mu? Etkiliyorsa, ne yönden? Olumsuz olumlu…

Günlük ortalama 16-17 saat çalışıyorum. Çoğunlukla iş amaçlı İstanbul dışına çıkıyorum. Şiir yazacak zamanım pek kalmadı. Okumak için çaba sarf ediyorum. Dergileri takip etmeye çalışıyorum. Önceden de pek sık şiir yazmıyordum. Belki, birikim bir süre sonra şiire daha olumlu yansıyacak, diye düşünüyorum. Şiire devam edeceğim. Yazmaya da devam edeceğim.

Şiir yazmasaydınız, yayıncı olmasaydınız ne yapardınız? Daha doğrusu ne olmak isterdiniz?

Ben her zaman yapmak istediğim şeyleri yapmaya çalıştım. Çoğunu da yaptım. Başkaları bir şey dayattığında hazzetmiyorum. Severek ve inanarak yaptığım işlerde başarılı olabiliyorum.

 

Yayıncılığın en çok hangi yönünü veya özelliğini seviyorsunuz? İşte ben bu işi sırf şunun için bile yapabilirim diyeceğin bir şey var mı?

Yayın ortamının ne menem bir şey olduğunu anlıyorsunuz. Bir işin her zaman iyi, güzel, kötü çirkin tarafları vardır. Resmin tamamını görüyorsun. Bu güzel. Güzel olan her şeyi severim. :) Bir iş daha iyi yapılabilecekse ve ben ona katkı sağlayabiliyorsam bu beni mutlu kılar. Birileri artık Okur Kitaplığı’ndan iyi ve güzel işler çıkarıyor, diye bahsedebiliyorsa işte bunun için bile bu iş yapılabilir benim için.

Okur Kitaplığı 2013’te neler yapacak? Tezgahınızdaki kitaplar nelerdir?

2013’e motivasyonumuz çok iyi giriyoruz. Ümit Aktaş, Metin Önal Mengüşoğlu, Cemal Şakar, Güray Süngü, Hakan Arslanbenzer gibi tüm kitaplarını yayınladığımız yazarların yanında yeni isimlerin de Okur Kitaplığı’ndan kitaplarının çıkacağını söyleyebilirim. İlk eserlere yılda bir kez yer vermeye devam edeceğiz.  Edebiyat alanında yayınladığımız kitapların yanı sıra medya, sinema, tarih ve diğer sosyal bilimler alanında kitaplar yayınlayacağız. Okur Akademi’den akademik ders kitapları ve yardımcı ders kitapları yayınlayacağız. Çeviri kitaplar için de hazırlıklar yapıyoruz. Yakında çocuk yayıncılığı alanında Okur Çocuk konseptiyle başlayacağız. Metamorfoz Yayıncılık kadrosu zamanla genişleyecek. Her bakımdan potansiyelimizin artacağını öngörüyoruz.

 

Çok teşekkür ederim.

İlginiz için ben teşekkür ederim.

 

 

Fayrap Popülist Edebiyat Dergisi, Aralık 2012, Sayı: 58