Yoksa’ya dair
Esra Özdemir Demirci
Yoksa, Nermin Tenekeci’nin ilk öykü kitabı. Okur Kitaplığı’ndan çıkan kitap yazarın, çoğunluğu edebiyat dergilerinde yayımlanmış 19 öyküsünden oluşmaktadır.
Nermin Tenekeci öykülerinde hayatı, insan ekseninde anlatmaktadır. Toplumsal kurallar ve değer yargıları, ekonomik şartlar ve beraberinde getirdiği sorumluluklarla yaşamaya çalışan bireyler, Tenekeci öyküsündeki karakterleri oluşturmaktadır.
İlk öyküye adını veren, gerçekte ismi Tahsin iken Konstantin lakabını almış bir maceraperestin yıllarca hayalini süsleyen bir koca gemidir: Fantasia! Bir gün onun kadar görkemli bir geminin dümenine geçmeyi hayal eden Konstantin, anlatıcının deyimiyle hayatın içinde silik bir ayrıntıdır. Fakat bu ayrıntının ayırımına varan kahramanımız için hayranlık uyandıran ritüeller taşır. Ona beslediği hayranlıkta içten içe, kendisinden bir şeyler buluşu vardır. Öyküde sıradan bir insanın, anlatımdaki başarı ile bir kahramana dönüşmesinin daha ilk öyküde, gelecek diğer öykülerin önünü açarak okuyucuyu tatmin ettiğini belirtmekte fayda var.
Bir sonraki öykü Müşerref’i Vurdular’da bu kez, bir otel odasında iç sesine gömülmüş halde kendisini sorgulayan bir kahramanla karşılaşıyoruz. Çok değil, birkaç dakika önce şahit olduğu bir cinayetin ardından ölüm gerçeği ile yüzleşirken, gözlerinin önünden gitmeyen o sahnedeki tek gerçek olan ölüm, düşündükçe yakınına, daha yakınına düşüyor. Ve sorgu kaçınılmaz hale geliyor:
Beni tanıdık bir koltukta ölmekten alıkoyan neydi? ( syf:22)
Bahsi geçen her iki öyküde de, devam eden diğer öykülerde de, Nermin Tenekeci’nin anlatımının özgün yanlarını görmek mümkündür. Gerek olay örgüsü, gerek mekân ve kişi anlatımında kullandığı bu özgün dil, Tenekeci öyküsünde başarıyı öne çıkaran unsurların başını çekmektedir.
Nermin Tenekeci, öykülerinde geçmişi şimdinin içine katmayı ve şimdiyi gelecekle ilintili kılarak anlatmayı başarmıştır. Anlatımdaki ince işçiliğin, geçmiş, şimdi ve gelecek bütünlüğüyle birlikte ete kemiğe bürünerek okuyucuya başarıyla sunulduğu görülmektedir.
Kitabın devamında karşımıza çıkan bir diğer öykü Mazi Kalbimde Bir Yaradır’da, bir karşılaşmanın geçmişten şimdiye taşıdığı heyecan dillendirilmektedir. Heyecan, yer yer geçmiş ile şimdinin mukayesesine kayıyor olsa da, yıllar öncesinden çıkıp gelen anıların diriliği kahramanın tavırları üzerinden dikkatle anlatılmaktadır:
Cümlelere nasıl bir susamışlık ki bu, orta yerinde düğümü çözecek de akışı tersine çevirecekmişçesine yeniden haritasını çiziyor tıkanan geçmişinin. ( sf: 49)
Nermin Tenekeci öykülerinde, hayatın içinde olanı olduğu yerden koparmaksızın sunarken, olmak istenilen asıl yerin ok işaretlerini de satır aralarına serpiştirir. Ve bunu yaparken kendine özgü anlatımını da bütünüyle ortaya koymaktadır. Okumaya devam ettikçe artık kanıksadığımız bu anlatım, bazen yavaşlayıp bazen hızlanarak kitabın bütününe bir ritim yaymaktadır.
Herkes Nerede başlıklı öyküde Zabel Dadyan’ı, pencere kenarında daldığı hülyadan uyandıran bir telefon sesidir. Bu ses, hiçbir zaman kopmadığı geçmişinin yaşlı ve yorgun hafızasında kaybetmemek için direndiği bir parçasına yıllar sonra da olsa kavuşabileceği müjdesini evinin ücralığına taşımaktadır.
Özellikle bu öyküde ve kitabın bazı öykülerinde, maziden sıkça bahsedildiğine şahit oluruz. Kahramanların geçmişi hatırlayışı ile hatıraların beraberinde getirdiği hüzün sıklıkla anlatıma yansımaktadır. Bu hüzün hali kitabın genel yapısı içerisinde ayrılmaz bir parça gibidir.
Karakterlerin gerek kendisiyle, gerekse geçmişiyle yüzleşmesi anlatılırken, yazarın kendine özgü üslubuyla yaşanılan toplumsal sorunlara neşter vurduğunu açık bir şekilde görmek mümkündür. Telâş adlı öyküde, temizlik işine geç kalmamak için yola düşen gündelikçi kadının beynine üşüşen telâşta, silinecek camlar, ütülenecek çamaşırlar ve yıkanmayı bekleyen kocaman tüller vardır. Plaket’te, ... Beldesi yakınlarında yola döşenen bir mayınla iki kolunu kaybeden Kemal Coşkun’un, seneler sonra bölgenin savunmasında gösterdiği üstün başarılarından dolayı bir plaket almaya layık görülüşüne değin süren anlatımda, bir diğer toplumsal gerçeğe parmak basılmaktadır.
Kitabın devamında rastladığımız Sis başlıklı öykü, tadı damağımızda kalan öykülerden. Diğer öykülere göre daha kısa tutulmuş metinde, gurbette karşılaşan iki Türk’ün, kısa ama içimizde çoğalan o buruk karşılaşmasındaki tüm ayrıntılar, tedirgin mimik ve jestler okuyucuya başarıyla sunulmaktadır.
Adını Sen Koy, daha gündelik bir dille kaleme alınmıştır ve intihar, ölüm gerçeği bu öyküde varlığını belirgin bir şekilde hissettirmektedir.
Kapanış öyküsü Sen de Sev Ama Sevilme, bir anımsamayla başlar ve devamında, eski ama eskimeyen bir yaranın tekrar açılışı dillendirilir. Ta ki, öyküye adını veren o şarkının sözlerine varıncaya dek anlatılan diri bir yaranın.
Nermin Tenekeci, ilk öykü kitabı Yoksa ile kendine özgü anlatımı ve konuları ele alışındaki cesur yanıyla başarılı ve titiz bir öykü anlayışına sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Bu başarısını bundan sonra da göstereceğini ve metinler içinde kurduğu dengeyi diğer öykülerinde de yakalayacağını umuyoruz.
Yoksa, Nermin Tenekeci, Okur Kitaplığı
http://okudumyazdim.net/yoksa-ya-dair/