Zulmetin çıkmaz sokaklarında bir şair
10 Kasım 2010
Mustafa Celep
Şair Metin Önal Mengüşoğlu’nun ‘Bıçağa Basar Gibi’ adlı kitabı Okur Kitaplığı’ndan çıktı
Romanımız türkülerdedir, demiş Tanpınar. Bu hakbilir sözden hemen her zaman ‘öz’e dönmeyi anlarım, kendi asli değerlerimize, kendi duyarlığımıza, kendi köklerimize, kendi anlam haritamıza, kendi kültürel mirasımıza, kendi medeniyetimize… Manevi algısı hercümerç olmuş, sözün düşüşünü fütursuzca yaşayan bir toplumda öze dönmeyi ‘ekonomik kaynaklarımıza dönmek’ şeklinde, problemin maddi boyutuyla anlaşılmasını canı gönülden istiyor değilim. Türküler bizim can damarımızdır. Şiirde hesapsız ve hasbi adamlar türkülerden hareket ederler. Şiirde istediğiniz kadar ecnebi müzikten yolu çıktığınızı falan söyleyin, sizi kimse ciddiye almaz. Köksüzsünüzdür yani. Can damarları kesilmiş bir toplumda ‘beat’ şiirinin nesnel bir karşılığı yok ayrıca. Her fikir her hareket kendi sosyo-kültürel koşullarından bağımsız ele alınamaz. O fikri o hareketi kendi koşulları içinde sağlıklı bir değerlendirmeye tabi tutmak icap eder. Ama kendi koşulları içinde.
Türkülerin Türk insanının anlam dünyasında bir mütekabiliyeti vardır. Türkülerin o insanının varlığını anlamlandıran hakiki bir tarafı vardır. Kökü sağlamdır, oradan geliyordur, anlamını bulacağı yer de orasıdır. Yani kanımızla canımızla dirliğimizle düzenimizle yaşadığımız bu topraklar. Kişinin anlamı bu topraklara verdiği değerle birebir örtüşür. Kökü sağlam olmak, bura’nın değerleriyle belirginleşir. Bu sanıldığı gibi milliyetçi reflekslerle kavranabilen bir şey değil. Dirliğimiz tümlüğümüzdür. Hepimizden birden kök saldık bura’ya. Oğul verdik ve adlandırdık ve ‘ferhat çifçi’ dedik mesela. ‘Ferhat’ bizim aşk tarafımızdır, dostluğumuzdur. Doğulu ve kürt kökenli olmasının ne farkı var? Türküler birleştiricidir ve milli varsıllığımızdır. Türküler folklorik bir malzeme değildir. Özümüzün çağıldadığı yerdir.
İşte Şair Metin Önal Mengüşoğlu, bu özden hereket eder. ‘Bıçağa basar gibi’ hassas şiirleriyle bazen kavgalı bazen barış özlemiyle dolu evimizin konuğu olur. Harput’tan seslenir bize, kulağına okunan ilk ezana, dinlediği ilk türküye yıllardır sadakatle sesimize ses verir. Duyarlı bir yürek Mengüşoğlu. Bazen ‘yaşlı ve yoksul bir adam’a, bazen ‘yüzümüze bakan deliler’e yöneltir duyargalarını.
Şiirinin merkezinde hemen her zaman ‘acı’ izleği bulunur. ‘Su kıyısındaki adam’ da ‘Son Ali’ de bu acıdan nasibini alır. Mengüşoğlu şiirinin duyarlık ibresi bütün bir doğu coğrafyasıdır diyebiliriz. Yine Mengüşoğlu’nun duyarlık özünü oluşturan şey, türkülerden özümsedikleriyle olgunlaştırdığı doğuya has bir lirizmdir. ‘Aşk’, ‘ayrılık’, ‘hasret’, ‘yalnızlık’, ‘acı’, ‘sevda’, ‘gurbet’, ‘yoksulluk’ gibi izlekler, bu lirizmin temel unsurlarından sayılabilir. Bu anlamda ‘klasik bir duyarlık’tan beslenir Mengüşoğlu. Kend’özüne sıkı sıkıya bağlıdır.
Çağının göze çarpan temel problemleri de şairin tarassut alanı içindedir. Misal: Başörtüsü sorununa duyarlı olduğu gibi 17 Ağustos depremi de bu duyarlığı çerçeveleyen olaylardır. ‘Şair çağından sorumludur’ sözü, Mengüşoğlu’da doğrulanmış gibidir. ‘‘Zulmetin çıkmaz sokaklarında/Yolunu çevirdiler ne uğruna’’ veya ‘‘Direnirken dilinden dökülen dua’’ mısraları şairin hassasiyetinin göstergelerindendir.
Şiirimizin hafızalara kazınmış bu ‘Asyalı’ çehresine duyarsız kalmayın derim. Bıçağa basar gibi dikkatli.
http://www.haberkultur.net/haberoku-2466-Zulmetin_cikmaz_sokaklarinda_bir_sair.html